Ertuğrul KARABULUT
Köşe Yazarı
Ertuğrul KARABULUT
 

TÜRK HALK MÜZİĞİNİN DÜNÜ – BUGÜNÜ – YARINI

Cumhuriyetin ilanından sonra, her alanda yapılan yenilik ve atılımlar içerisinde, Türk halk kültürünün çok önemli bir kolunu oluşturan “Halk Müziği” alanında da bir derlenme toparlanma çalışmaları olduğu bilinmektedir. O güne kadar, bölgelerde, kurumsallıktan uzak bir şekilde, mahalli topluluk veya bireyler tarafından icra edilen türküler, özellikle Darü-l Elhan’ın girişimleriyle notalanmış ve kitapçıklar haline getirilmiştir. Memleketin her köşesinden toplanan bu ezgileri, tüm memleket sathına yaymak, kültürler arası geçişi sağlamak ve müziğin yaygınlaşmasına da vesile olmak maksadıyla, Muzaffer Sarısözen önderliğinde, Yurttan Sesler topluluğu kurulmuştur. Bu topluluğun en önemli işlevi, bir Kars türküsünü Edirneli bir vatandaşın, bir Trabzon türküsünü Antalyalı bir vatandaşın dinleyebilmesini sağlamaktır. Tabii ki bu topluluk kurulurken gerek orkestral manada ve gerekse diğer müzik teknikleri açısından çok fazla bilimsel çalışma ve araştırma yapılamamış, o dönem eli saz tutan veya belirli bir seviyede şarkı- türkü söyleyebilen küçük bir topluluk bir kurum çatısı altında toplanmıştır. Aradan geçen yıllar, bu topluluğun aslında ne kadar önemli bir görevi yerine getirdiğini açıkça ortaya koymuştur.       Radyonun tek kanal olduğu dönemlerde altın çağını yaşayan bu topluluk ve icra şekli, ilk olarak “Unkapanı” diye anılan TRT dışı müzik sektörünün devreye girmesiyle bir sarsıntı yaşamıştır. Çünkü insanlar, yıllardır dinledikleri türün ve icra şeklinin dışında örnekler duymaya başlamışlardır. Durum böyle olunca ortaya güzel – çirkin ayırımından daha da farklı olarak doğru – yanlış ayırımı çıkmış ve kurum kendi yaptığı icraların doğru olduğunu savunmakla ve kendi dışındaki icra şekline ise geçit vermemek gibi bir görevle kendini donatmıştır. Doğaldır ki etki – tepki psikolojisiyle, kurum dışı müzik camiasının üretimleri adeta patlamış ve dinleyiciler tarafından beğeniyle takip edilmeye başlanmıştır.       Teknolojinin ilerlemesi sonucu, müzik dinleme cihazlarının da gelişmesiyle beraber ise insanlar daha da farklı icra şekilleri dinlemeye başlamış, müzik konusunda ortaya çıkan karmaşa artarak devam etmiştir. Kanaatimce o dönemde yapılan en hatalı davranış,  “şu yanlış – bu doğru – şu otantik – bu bozulmuş” gibi tanımlamalar yapılmasıdır. Çünkü alandan derlenen türkülerin, bir kurumsallaşma ile icra edilmesi, alanda icra edilen şeklin, müzik tekniğine uygun hale getirilmesi çalışması, bireysel olarak icra edilen bir türkünün, topluluğun çalıp – söylemesine uygun bir hale getirilmesi için yapılan çalışmalar zaten otantizmin bozulduğu ilk adımdır. Bir halk aşığının, müzik tekniği açısından doğru – yanlış hesabı yapmadan, sazıyla tek başına çalıp söylediği bir türküyü bilirkişilerden oluşan bir kurulun dinlemesi ve o türkünün bazı bölümlerinin melodik yapısına, bazı bölümlerinin ise söz yapısına müdahalede bulunmaları, ardından da o türkünün toplu olarak icra edilmesinin ne derecede otantik olduğu bugün bile tartışılan bir konudur.      Türk Halk Müziğinin kurumsal icrası, radyonun ve televizyonun tek kanal olduğu dönemlerde de devam etmiş fakat özel radyo ve televizyonların çoğalarak açılması soncu, bu türde herhangi bir kuruma bağlı olmayan, “piyasa sanatçısı” diye tabir edilen sanatçıların da bu özel kanallarda müziklerini icra etmeleri dönemi başlamıştır. Doğaldır ki bu kanallar ve sanatçıların ticari kaygıları vardır ve bu nedenle de güzel örneklerin yanı sıra kötü örnekler de sunulmaya başlanmıştır. Güzel veya kötü örneklerden ziyade, yıllarca tek yayın kanalından, sınırlı bir şekilde müzik dinleyen dinleyici bir anda onlarca sanatçıdan, değişik düzenlemelerle, değişik türlerde müzik dinlemeye başlamıştır. Radyo ve televizyon program yapımcıları ise bir anda kendi ellerindeki sanatçıları adeta bir köşeye iterek, popülizm kaygısıyla kurum dışı sanatçılara programlar yapmaya başlamış ve aslında daha sonra yaşanacak büyük kaosun da temelini atmışlardır. Daha sonra, televizyonların radyolara baskın çıkması ve sınırlı sayıda eve izleme takip oranlarını tespit eden cihazların konup, “rating” adı verilen olaydan sonra da, sanatsal oluşum, kültürel değerler, müzikalite gibi hususlar tamamen ortadan kalmış ve günübirlik zevklere hitap eder tarzda müzikler hızla üretilmiş ve tüketilmiş, bir yandan da, Türk Kültürü’nün önemli bir kolunu oluşturan Türk Halk Müziği’ni, resmi kurumların çatısı altında devam ettirmeye çalışan topluluğun elemanlar çaresizce görevlerini yerine getirmeye çalışmışlardır.        Başlangıçta, aşık – ozan ve mahalli sanatçılar tarafından icra edilen, daha sonra tek yayın kurumunun çatısı altında kurulan topluluklarla değişik bir sürece giren, dış piyasa ve özel radyo ve televizyonların da deveye girmesiyle günümüze kadar gelen Türk Halk Müziği, aslında henüz akademik olarak tüm sorunları çözülmemiş, yığınla literatür sorunu yaşanmakta ve her birim tarafından ayrı ayrı kabul gören kavramlarla, müthiş bir kavram kargaşası içinde bulunmaktadır. Bu sorunların tartışılması ve nazari kuralların konulması işi şüphesiz ki akademisyenlerindir.  İcra konusunda ise günümüzde, geçmişe oranla çok farklı örneklere şahit olmaktayız. Artık bu müziğin icrasında, özellikle orkestral manada bir çok batı sazı da Türk Halk Müziği sazlarıyla beraber kullanılmakta ve güzel örnekler de karşımıza çıkmaktadır. Zaten günümüz şartlarında, bu müzik türünün yıllar öncesindeki gibi icra edilmesinde ısrarcı olmak, özellikle genç dinleyici kesimi uzaklaştıracaktır ki bu durum sıkça karşımıza çıkmaktadır. Eskiden bu müzik türünü öğreten okullar yokken artık ülkenin bir çok yerinde Türk Müziği Devlet Koservatuvarları vardır ve tüm dernek – kurum ve kuruluşlarda bu konuda yapılan çalışmalar daha bilinçli, daha akademik ölçülere yakındır. Literatür sorunları da çözülünce daha da yol alınacak ve kanaatimce olması gereken mertebeye ulaşacaktır. Bu arada Türk Müziğini evrensel boyutlara ulaştırmanın yolu’nun sadece çokseslilikten geçmesi gerektiği kanaatinde kesinlikle değilim. Bizim müziğimizi dünyaya dinletebilmek için, onların sisteminin içine bizim müziğimizi sokma çalışmalarını da çok gerekli bulmuyorum. Biz kendimizi müzikal olarak düzgün, temiz icralarla ve disiplinli bir şekilde anlatmaya çalışırsak zaten ilgi görecektir. Türk Halk Müziği sazları’nın her biri, diğer ülke müzisyenleri tarafından ilgi ile takip edilmekteyken, başka çabaların içinde olmanın beyhude bir çaba olduğu da kesindir. Ancak özel çalışmalar yapılabilir, bunlar beğeniye sunulabilir. Ama bir yerlere benzeme çabasının olmazsa olmaz şart olarak önümüze çıkmaması gerekir. Bununla beraber, türkü formunda bestelerin hızla artması, THM Repertuarı’nın çoğalması ve bu repertuarın TRT ile Kültür Bakanlığı ortaklığıyla tekrar ele alınması, notaların çok sağlıklı bir şekilde gerekirse tekrar yazılması ve bu notaların ülkemizde çalışma yapan tüm dernek-kurum-kuruluşlara sağlıklı bir biçimde iletilmesi gerekmektedir. Bu sayede, öncelikle üretilen veya icra edilen müzik daha sistemli olacağı gibi, yarınlara da daha sağlıklı şekilde gidileceği aşikardır.        Sonuçta, geçmişte bu müziğin yayılması için emek veren insanları saygıyla yad ederek, fakat onların eksik bıraktığı noktaları tamamlayarak ve daha bilimsel düşüncelerle sürekli araştırmalar yaparak bir sonraki nesle daha az sorunlar bırakıp, onların daha geniş çalışma ve araştırmalar yapmasına imkan tanımak başlıca görevimiz olmalıdır. Geçmişte yapılan hataları çok iyi saptayıp, aynı hatalara bir daha düşmeme gayreti içinde olunmalıdır. Devlet tarafından yeni bir derleme gezisi veya gezileri düzenlenmeli, masa başında, kasetler dinlenerek, hatta kaynak kişilerle hiç görüşmeden yapılan bir takım derleme çalışmalarına hemen son verilmeli, Sn. Bella Bartok gibi alana çıkılmalı ve alandaki tüm ezgiler sağlıklı bir şekilde arşivlenmelidir. Bu çalışmalarda 3 – 5 kişiden oluşan küçük bir kurul yerine, Edebiyatçı, Halkbilimci, Etnomüzikolog, Saz icracısı, Ses icracısı ve o yörenin kültürünü çok iyi bilen insanlardan oluşan bir kurul görev yapmalı, kritik konular bu kurul tarafından masaya yatırılmalıdır. Demek ki bir milat ilan edilip, sıfır noktasından tekrar harekete başlamak gerekmektedir. Ulu önder Atatürk’ün yıllar önce yaptığı bir saptama hiç akıllardan çıkarılmamalıdır.  Yıl 1934 : Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa, "Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikîde değişikliği kavrayabilmesidir. Bugün dinletilmeye yeltenilen musikî yüz ağartacak değerden çok uzaktır" Saygılarımla. 
Ekleme Tarihi: 19 Ekim 2025 -Pazar
Ertuğrul KARABULUT

TÜRK HALK MÜZİĞİNİN DÜNÜ – BUGÜNÜ – YARINI

Cumhuriyetin ilanından sonra, her alanda yapılan yenilik ve atılımlar içerisinde, Türk halk kültürünün çok önemli bir kolunu oluşturan “Halk Müziği” alanında da bir derlenme toparlanma çalışmaları olduğu bilinmektedir. O güne kadar, bölgelerde, kurumsallıktan uzak bir şekilde, mahalli topluluk veya bireyler tarafından icra edilen türküler, özellikle Darü-l Elhan’ın girişimleriyle notalanmış ve kitapçıklar haline getirilmiştir. Memleketin her köşesinden toplanan bu ezgileri, tüm memleket sathına yaymak, kültürler arası geçişi sağlamak ve müziğin yaygınlaşmasına da vesile olmak maksadıyla, Muzaffer Sarısözen önderliğinde, Yurttan Sesler topluluğu kurulmuştur. Bu topluluğun en önemli işlevi, bir Kars türküsünü Edirneli bir vatandaşın, bir Trabzon türküsünü Antalyalı bir vatandaşın dinleyebilmesini sağlamaktır. Tabii ki bu topluluk kurulurken gerek orkestral manada ve gerekse diğer müzik teknikleri açısından çok fazla bilimsel çalışma ve araştırma yapılamamış, o dönem eli saz tutan veya belirli bir seviyede şarkı- türkü söyleyebilen küçük bir topluluk bir kurum çatısı altında toplanmıştır. Aradan geçen yıllar, bu topluluğun aslında ne kadar önemli bir görevi yerine getirdiğini açıkça ortaya koymuştur. 

     Radyonun tek kanal olduğu dönemlerde altın çağını yaşayan bu topluluk ve icra şekli, ilk olarak “Unkapanı” diye anılan TRT dışı müzik sektörünün devreye girmesiyle bir sarsıntı yaşamıştır. Çünkü insanlar, yıllardır dinledikleri türün ve icra şeklinin dışında örnekler duymaya başlamışlardır. Durum böyle olunca ortaya güzel – çirkin ayırımından daha da farklı olarak doğru – yanlış ayırımı çıkmış ve kurum kendi yaptığı icraların doğru olduğunu savunmakla ve kendi dışındaki icra şekline ise geçit vermemek gibi bir görevle kendini donatmıştır. Doğaldır ki etki – tepki psikolojisiyle, kurum dışı müzik camiasının üretimleri adeta patlamış ve dinleyiciler tarafından beğeniyle takip edilmeye başlanmıştır. 

     Teknolojinin ilerlemesi sonucu, müzik dinleme cihazlarının da gelişmesiyle beraber ise insanlar daha da farklı icra şekilleri dinlemeye başlamış, müzik konusunda ortaya çıkan karmaşa artarak devam etmiştir. Kanaatimce o dönemde yapılan en hatalı davranış, 

“şu yanlış – bu doğru – şu otantik – bu bozulmuş” gibi tanımlamalar yapılmasıdır. Çünkü alandan derlenen türkülerin, bir kurumsallaşma ile icra edilmesi, alanda icra edilen şeklin, müzik tekniğine uygun hale getirilmesi çalışması, bireysel olarak icra edilen bir türkünün, topluluğun çalıp – söylemesine uygun bir hale getirilmesi için yapılan çalışmalar zaten otantizmin bozulduğu ilk adımdır. Bir halk aşığının, müzik tekniği açısından doğru – yanlış hesabı yapmadan, sazıyla tek başına çalıp söylediği bir türküyü bilirkişilerden oluşan bir kurulun dinlemesi ve o türkünün bazı bölümlerinin melodik yapısına, bazı bölümlerinin ise söz yapısına müdahalede bulunmaları, ardından da o türkünün toplu olarak icra edilmesinin ne derecede otantik olduğu bugün bile tartışılan bir konudur.

     Türk Halk Müziğinin kurumsal icrası, radyonun ve televizyonun tek kanal olduğu dönemlerde de devam etmiş fakat özel radyo ve televizyonların çoğalarak açılması soncu, bu türde herhangi bir kuruma bağlı olmayan, “piyasa sanatçısı” diye tabir edilen sanatçıların da bu özel kanallarda müziklerini icra etmeleri dönemi başlamıştır. Doğaldır ki bu kanallar ve sanatçıların ticari kaygıları vardır ve bu nedenle de güzel örneklerin yanı sıra kötü örnekler de sunulmaya başlanmıştır. Güzel veya kötü örneklerden ziyade, yıllarca tek yayın kanalından, sınırlı bir şekilde müzik dinleyen dinleyici bir anda onlarca sanatçıdan, değişik düzenlemelerle, değişik türlerde müzik dinlemeye başlamıştır. Radyo ve televizyon program yapımcıları ise bir anda kendi ellerindeki sanatçıları adeta bir köşeye iterek, popülizm kaygısıyla kurum dışı sanatçılara programlar yapmaya başlamış ve aslında daha sonra yaşanacak büyük kaosun da temelini atmışlardır. Daha sonra, televizyonların radyolara baskın çıkması ve sınırlı sayıda eve izleme takip oranlarını tespit eden cihazların konup, “rating” adı verilen olaydan sonra da, sanatsal oluşum, kültürel değerler, müzikalite gibi hususlar tamamen ortadan kalmış ve günübirlik zevklere hitap eder tarzda müzikler hızla üretilmiş ve tüketilmiş, bir yandan da, Türk Kültürü’nün önemli bir kolunu oluşturan Türk Halk Müziği’ni, resmi kurumların çatısı altında devam ettirmeye çalışan topluluğun elemanlar çaresizce görevlerini yerine getirmeye çalışmışlardır.

 

     Başlangıçta, aşık – ozan ve mahalli sanatçılar tarafından icra edilen, daha sonra tek yayın kurumunun çatısı altında kurulan topluluklarla değişik bir sürece giren, dış piyasa ve özel radyo ve televizyonların da deveye girmesiyle günümüze kadar gelen Türk Halk Müziği, aslında henüz akademik olarak tüm sorunları çözülmemiş, yığınla literatür sorunu yaşanmakta ve her birim tarafından ayrı ayrı kabul gören kavramlarla, müthiş bir kavram kargaşası içinde bulunmaktadır. Bu sorunların tartışılması ve nazari kuralların konulması işi şüphesiz ki akademisyenlerindir. 

İcra konusunda ise günümüzde, geçmişe oranla çok farklı örneklere şahit olmaktayız. Artık bu müziğin icrasında, özellikle orkestral manada bir çok batı sazı da Türk Halk Müziği sazlarıyla beraber kullanılmakta ve güzel örnekler de karşımıza çıkmaktadır. Zaten günümüz şartlarında, bu müzik türünün yıllar öncesindeki gibi icra edilmesinde ısrarcı olmak, özellikle genç dinleyici kesimi uzaklaştıracaktır ki bu durum sıkça karşımıza çıkmaktadır. Eskiden bu müzik türünü öğreten okullar yokken artık ülkenin bir çok yerinde Türk Müziği Devlet Koservatuvarları vardır ve tüm dernek – kurum ve kuruluşlarda bu konuda yapılan çalışmalar daha bilinçli, daha akademik ölçülere yakındır. Literatür sorunları da çözülünce daha da yol alınacak ve kanaatimce olması gereken mertebeye ulaşacaktır. Bu arada Türk Müziğini evrensel boyutlara ulaştırmanın yolu’nun sadece çokseslilikten geçmesi gerektiği kanaatinde kesinlikle değilim. Bizim müziğimizi dünyaya dinletebilmek için, onların sisteminin içine bizim müziğimizi sokma çalışmalarını da çok gerekli bulmuyorum. Biz kendimizi müzikal olarak düzgün, temiz icralarla ve disiplinli bir şekilde anlatmaya çalışırsak zaten ilgi görecektir. Türk Halk Müziği sazları’nın her biri, diğer ülke müzisyenleri tarafından ilgi ile takip edilmekteyken, başka çabaların içinde olmanın beyhude bir çaba olduğu da kesindir. Ancak özel çalışmalar yapılabilir, bunlar beğeniye sunulabilir. Ama bir yerlere benzeme çabasının olmazsa olmaz şart olarak önümüze çıkmaması gerekir. Bununla beraber, türkü formunda bestelerin hızla artması, THM Repertuarı’nın çoğalması ve bu repertuarın TRT ile Kültür Bakanlığı ortaklığıyla tekrar ele alınması, notaların çok sağlıklı bir şekilde gerekirse tekrar yazılması ve bu notaların ülkemizde çalışma yapan tüm dernek-kurum-kuruluşlara sağlıklı bir biçimde iletilmesi gerekmektedir. Bu sayede, öncelikle üretilen veya icra edilen müzik daha sistemli olacağı gibi, yarınlara da daha sağlıklı şekilde gidileceği aşikardır.

 

     Sonuçta, geçmişte bu müziğin yayılması için emek veren insanları saygıyla yad ederek, fakat onların eksik bıraktığı noktaları tamamlayarak ve daha bilimsel düşüncelerle sürekli araştırmalar yaparak bir sonraki nesle daha az sorunlar bırakıp, onların daha geniş çalışma ve araştırmalar yapmasına imkan tanımak başlıca görevimiz olmalıdır. Geçmişte yapılan hataları çok iyi saptayıp, aynı hatalara bir daha düşmeme gayreti içinde olunmalıdır. Devlet tarafından yeni bir derleme gezisi veya gezileri düzenlenmeli, masa başında, kasetler dinlenerek, hatta kaynak kişilerle hiç görüşmeden yapılan bir takım derleme çalışmalarına hemen son verilmeli, Sn. Bella Bartok gibi alana çıkılmalı ve alandaki tüm ezgiler sağlıklı bir şekilde arşivlenmelidir. Bu çalışmalarda 3 – 5 kişiden oluşan küçük bir kurul yerine, Edebiyatçı, Halkbilimci, Etnomüzikolog, Saz icracısı, Ses icracısı ve o yörenin kültürünü çok iyi bilen insanlardan oluşan bir kurul görev yapmalı, kritik konular bu kurul tarafından masaya yatırılmalıdır. Demek ki bir milat ilan edilip, sıfır noktasından tekrar harekete başlamak gerekmektedir. Ulu önder Atatürk’ün yıllar önce yaptığı bir saptama hiç akıllardan çıkarılmamalıdır. 

Yıl 1934 : Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa, "Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikîde değişikliği kavrayabilmesidir. Bugün dinletilmeye yeltenilen musikî yüz ağartacak değerden çok uzaktır"

Saygılarımla. 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve turk360.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.