Merhabalar sevgili okurum,
Bugün, hayatın içerisinde sıkışmış; kendini ifade etmekte yeterli gördüğü hâlde bir türlü içindeki esas sesi duyuramamanın çaresizliğinden bahsedeceğim.
Hayatın içinde, insanlarla olan ilişkilerimizde çoğu zaman sorunlar ve sıkıntılar yaşarız. Yaşadığımız bu sorunlar bizi kendi alanımızın içerisinde hapseder. Kendimizi ifade etmek, doğru kelimeleri bulmak ve kullanmak bazen yeterli gelse de, çoğu zaman kelimelerin sessizliği altında eziliriz.
Anlatmak istediğimiz şey, karşı tarafın bilincinde tam olarak yer etmeyebilir. Hani bir söz vardır ya: “Ben ne anlatırsam anlatayım, senin anladığın kadardır benim anlattıklarım.”
İşte bu sebeple bazen kelimeler bile konuşur ama sessizliğiyle kendini gösterir. Bu noktada anlaşılmadığını hissetmek, insanın yaşayabileceği en çaresiz ruh yolculuklarından biri hâline gelir.
Anlaşılmayan insan, içine kapanır; iç sesine döner ve doğru kelimelerin anlaşılmamasının verdiği çaresizliğin onda oluşturduğu etkiyi detaylıca incelemeye başlar. İçeride her şey yerli yerindeyken, karşı tarafa ifade ettiğinde doğru kelimeler kullandığı hâlde yine de iletişim sorunu yaşamak ruhu yorar.
Böyle bir durumda yapılması gereken şey, insanın bir süre kendi enerji alanında kalıp sessizliğiyle baş başa konuşmasıdır.
İnsan, her zaman anlaşılmakla anlaşılmamak arasındaki o ince sınırın içinde kalır. Anlaşıldığında mutlu ve huzurlu hissederken; anlaşılmadığında kendini yorgun, çaresiz, bazen öfkeli, bazen de mutsuz bir hâl içinde bulur.
Kısacası, bir ortamda ya da bir kişiyle anlaşma veya uzlaşma sağlayamıyorsanız, orada biraz geri çekilip alan içerisinde enerjinizi yeniden düzenlemek ve dengelemek adına sessiz kalmanızı öneririm.
İnsan hayatı, daima birleşim üzerine kuruludur ve bu birleşim, daima anlaşarak sağlanacaktır.
İnsan, ruhun aynası gibidir ve sadece anlaşıldığı yerde çiçek açar.
