Eski, ancak halkın kullandığı bir sözcüktür kelam.
İlk kez bundan 700 yıl önce bir yazılı kaynakta yer almış. Yazılı kaynak dediysem basılı değil çünkü o tarihte matbaa henüz insanlığın hizmetine girmemişti. Kitaplar el yazmasıyla yazılıyor, gene el yazmasıyla birkaç adet çoğaltılabiliyordu. Âşık Paşa’nın Milli Kütüphanede kayıtlı 158 beyitlik el yazması mesnevisinin adı, Kelam-ı Âşık Paşa’dır. Yine Âşık Paşa’nın 1330 yılında yazdığı kitapta da kelam sözü geçmiş. Liseyi bitirenler, Edebiyat derslerinden Âşık Paşa’nın adını hatırlayacakladır.
Kelam sözü; beyit, deyiş, güfte, ibare, ifade, kelime, laf, vecize ve emsal anlamlarında, yalın halde veya tamlamalarda kullanılmıştır. Camiye gidenler mutlaka duymuştur, kelâmın en önemli kullanım yeri, Allah kelâmı yani Kur’an-ı Kerim’dir ki Kelâm-ı Kadim olarak anılır.
Başka dillerden söz varlığımızda yer etmiş olan selâm kelimesine söyleniş bakımından en çok benzeyeni kelâmdır. Bir cümlede selâm ve kelâm bir arada bulunuyorsa, genellikle tatlı bir sohbet konu edilmektedir. Dost meclislerindeki sohbetlerde yaşlılar, gençlere birkaç nasihat etmeden de duramazlar. Muzaffer Sarısözen’in derlediği ve Türk Halk Müziği’nin klasik eserleri arasına giren, “Dinle Sana bir nasihat edeyim” adlı türküde, “Meclis’te arif ol kelâmı dinle/ El iki söylerse sen birin söyle” diyen Karacaoğlan, kelâm kelimesini böylece anlatıvermiş ve Türkçe Sözlüğümüzde kelâm kelimesinin tanıklık sözü ya da örnek cümlesi olmuş.
Kelâm, Arapçadan dilimize geçmiş ama şiirlerimize de giren, sözlüklerimizde yer alan ve kullanım sıklığı fazla olan bir kelimedir. Şu anda internet ortamında kelâm ile ilgili 12 milyon dosya göreceksiniz. Bu dosyalarda, kelâm ile yapılmış 20 kadar tamlama da bulunur. Kelâm etmek, kelâm sahibi, dünya kelâmı gibi üç örneği sayabiliriz.
Konuşma, söz ve sözü anlama demek olan kelâm, dilimizde yalnızca söz değil, aynı zamanda cümle veya konuşmanın tamamı ve hatta metin anlamına da gelir. Kamus-ı Türki’de, birkaç cümlenin de kelam anlamına geldiği belirtilmektedir.
Son 200 yılda, ‘kelâm’ın yerine ‘söz’ kelimesinin kullanımı yaygınlaştı ama güzel konuşan bir insanın, yeri geldiğinde kelâm ile yapılmış tamlamaları da bilmesi gerekir. Bunlardan biri olan hâsılıkelâm, sözün kısası veya kısaca demektir. Burada L seslerine dikkat çekmek istiyorum. Hasılıkelâm’da iki tane L sesi var. Bu tamlamadaki L seslerinden ilki olan hasılı kalın, ikincisi olan kelâm ise ince L sesine sahiptir. Bu yüzden diksiyon derslerinde Türkçedeki kalın ve ince seslerin bir arada oluşuna, hasılıkelâm sözünü örnek gösteririz. Bu sözün tamlananı olan kelâm kelimesindeki L sesi, ince L sesine örnektir. Selâm gibi kelâm kelimesindeki L sesi, dil ucunun damağın ön kısmına doğru gitmesi sonucunda çıkar ve fonetikte ince L olarak adlandırılır. Yani kelam kelimesini salam gibi değil ince L sesiyle kelâm olarak söylemek gerekir. Dahası da var: Bu kelime, a ya da ı harfiyle başlayan ek aldığında a sesi uzar, kelâ:mı veya kelâ:ma diye söylenir. : işaretini sesi uzatma göstergesi olarak kullanıyoruz.
Kelâm ile yapılan bir başka tamlama, kelâm-ı fasih’tir. Kelâm-ı fasîh, güzel ve düzgün söz söyleme demektir.
Edebiyatımızın sözlü ve yazılı kaynaklarında farklı biçimlerde kullanılan kelâm-ı fasih, şiir dilinde de yerini almış ve çok sayıda ifade özelliği kazanmıştır. Nâli Mehmed Efendi, Tuhfetü’lemsâl adlı eserinde, manevi gücün güzel konuşmaya olan üstünlüğünü şöyle anlatıyor:
“Hüccet-i dîn olsa kelâm-ı fasih, İtmez idi mürdeyi ihyâ Mesîh” Yani, “Fasih kelâm dine delil olsaydı, Hz. Mesih ölüleri diriltmezdi” diyor… Ama manevi bir gücümüz olmadığına göre, maddi gücümüzü kullanarak doğru iletişim kurmaya ve güzel konuşmaya ihtiyacımız var. Bunun için de bazen ‘kelâmı kibar’dan yararlanırız. Kelâm-ı kibar, özdeyiş ya da özlü söz demektir. Derler ki kelâm-ı kibar, kibarın kelâmıdır. Kelâm-ı Kibar denince akla ilk gelenlerden biri, Mevlâna’dır ama Ömer Hayyam’ın, “Adalet, âlemin ruhudur” sözü de hoş bir kelâm-ı kibar’dır.
