“Kişi, sözün hamını, kemini, demini bilmeli” demiş Yunus Emre… Yani konuşan kişi; söyleyeceği sözün zamanını, yanlış olanını ve buna karşılık doğru olanını bilmelidir.
Sözle ilgili bugüne kadar yazılmış şiirlerin en açık ve en akıcı olanı bence Yunus Emre’ye aittir. Diyor ki:
“Sözü bilen kişinin yüzünü ağ ede bir söz
Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz
Söz ola kese savaşı söz ola bitire başı
Söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz
Sözlerini pişirgil yaramazını aşırgil
Sözün us ile düşürgil demegil çağ ede bir söz
Kişi bile söz demini demeye sözün kemini
Bu cihân cehennemini sekiz uçmağ ede bir söz
Yürü yürü yolun ile gâfil olma bilin ile
Çok sakın ki dilin ile cânına dağ ede bir söz
Yûnus imdi söz yadından söyle sözü gayetinden
Çok sakın o şeyh katından seni ırağ ede bir söz…”
Yunus’un dizelerinden anladığımızı özetlersek, sözle doğar, sözle yaşar ve sözle ölürüz. İnsanın ilki de sonu da sözdür. Söz vardır yüceltir, söz vardır yerin dibine batırır. Mercimek Ahmet’in dediği gibi “Söz Âdemde gizli değil, Âdem sözde gizlidir…”
Söz, ağzımızdan çıktığına göre, söz demek söylemek demektir. Dilbilimciler, söylemek kelimesinin aslının sözlemek olduğunu yazar. Yani sözü ağızdan çıkarmak, bahsetmektir sözlemek. Türkmen Türkçesi Deyimler Sözlüğünde ‘galat sözlemek’, ‘yanlış konuşmak’ olarak açıklanmış.
Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun; “Kazakça, Kırgızca, Özbekçe, Türkmence, Uygurca, Azeri ve Türkiye Türkçesinde söz biçiminde; Başkurtçada hüz, Tatarca‟da süz şeklinde kullanılmaktadır” der… Şems-i Tebrizi, “Sözü süz de söyle, gönlü bulandırmasın” derken söz ve süzü bilinçli mi yoksa uyum amacıyla mı kullanmıştır bilemem.
İslâmiyet öncesi Türk edebiyatının en önemli kaynağı olan Oğuz Kağan Destanı’nda söz, itaat ve emir demektir. Destanda, “Kim benim sözlerime ve buyruklarıma baş eğerse, hediyelerini kabul ederek, onu dost edinirim. Kim baş eğmezse, gazaba gelirim; düşman sayarak, ona karşı asker çıkarır ve derhal baskın yapıp onu astırır ve yok ederim” diye yazmaktadır.
Divan-ü Lügat-it-Türk’te söz, sav olarak yer almakta ve ‘atalar sözü, darb-ı mesel ve kıssa’ anlamlarında örneklendirilmektedir. Örneğin, “Bilginlerin sözlerini öğüt olarak al” denilmektedir.
Kur’an-ı Kerim’de söz ile ilgili pek çok ayet yer alır. Kutsal kitapta; Allah’ın sözü, peygamberlerin sözleri ve kulların sözleri olarak, her birinin üzerinde defalarca düşünülecek ayetler vardır ve bu ayetlerle ilgili binlerce kitap yazılmıştır.
Burada 2 ayetin konumuzla ilgili olduğunu düşünüyorum:
Nisâ suresinde Rabbimiz, “Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar ve doğru söz söylesinler” derken; İsrâ suresinde, “kullarıma söyle: (İnsanlara karşı) en güzel sözü söylesinler” buyurmaktadır.
Bu iki ayeti yan yana getirirsek, ‘doğru sözü en güzel biçimde söylemek gerekir’ diye bir sonuç çıkarabiliriz.
Buradan da sözlerimizin bir sanatkârın ince ve rakik dokunuşları gibi dinlenmeye değer olması gerektiğini söylersek, Söz Sanatı kavramına ulaşmış oluruz.
Sözle ilgili olarak saatlerce konuşsak, sayfalarca yazsak gene de bitiremeyiz. Sözü sanat olarak kullanabilen kişilerin, söz üzerinde saatlerce değil yıllarca çaba gösterdiklerini söylemek bile sözün değerini açıkça ortaya koymaktadır.
