Futbolu futbol yapan şey, belki de onun adalet duygusudur. Kim daha iyi mücadele ederse, kim sahada terinin son damlasına kadar savaşırsa, o kazanır… Ya da en azından hepimiz öyle olmasını isteriz. Fakat son dönemde dillere düşen bazı iddialar, bu inancı temellerinden sarsıyor; Hakemlerin bahis oynaması.
Bir düşünün…
Sahada düdüğü çalan kişi, aynı zamanda o maçın sonucuna para yatırmışsa, adalet duygusu ne kadar ayakta kalabilir? O düdük artık sadece bir oyun işareti değil, bir menfaatin sesi olur. Ve işte tam o anda futbol, bir spor olmaktan çıkar, bir piyango bileti kadar güvenilir hale gelir!
Bahis endüstrisi her geçen yıl büyüyor. Milyarlarca doların döndüğü bu sistem, artık sadece tribündeki taraftarı değil, sahadaki oyuncuyu, hatta düdüğü elinde tutanı bile içine çekmeye başladı. Oysa hakem dediğin kişi, futbolun vicdanıdır. Onun tarafsızlığına gölge düşerse, kimse o maça inanmaz. Penaltı mıydı, değil miydi? Kırmızı kart haklı mıydı? Yoksa “kupon” mu belirledi kararı?
Kumar, sporun en büyük düşmanıdır. Çünkü spor, emekle ve alın teriyle var olur; kumar ise tesadüfle ve hırsla. Bir hakemin bahis oynaması, sadece kendi kariyerini değil, futbolun inandırıcılığını da çöpe atar. Bir hakem kupon yapıyorsa, o maçta kim ter dökerse döksün, adalet çoktan soyunma odasında kalmış demektir.
Bu noktada federasyonlara ve kulüplere büyük görev düşüyor. Hakemlik sistemi, sadece kural bilgisiyle değil, etik bilinciyle güçlendirilmelidir. Şeffaflık, hesap verebilirlik ve sıkı denetim olmadan bu kara gölge sporun üzerinden kalkmaz.
Futbolun büyüsü, o sahada yaşanan belirsizliğin heyecanındadır; kimse önceden sonucu bilmez. Ama bir hakem bahis oynuyorsa, sonuç zaten bir yerlerde yazılmış demektir.
Ve o zaman futbol değil, sadece kötü bir kumpas izleriz.
Sporda rekabete, yarışa evet. Kumar oynamaya, en azından sporun içinde yer alanların kupon yapmasına hayır.
