"Terörsüz Türkiye" gibi her sağduyulu vatandaşın gönülden desteklemesi gereken bir hedefin, son günlerde bazı kesimlerce adeta "terörişko(!)" seviyesinde bir ilgiyle sulandırılması dikkat çekiyor.
Bu ülkede yıllardır canımızı yakan, binlerce şehidimizin hayatına mal olan PKK terörüyle mücadele, sadece güvenlik güçlerinin değil, aynı zamanda milletimizin ortak hafızasında da yer edinmiş bir beka meselesidir. Ancak ne gariptir ki bazı yazarlar, terörü doğrudan lanetlemek yerine, terörün arkasındaki “sözde sebepler”e eğilerek neredeyse bir “isyan psikolojisi” üretmeye çalışıyor.
Bu isimlerin yazılarına baktığınızda, terörü doğrudan kınamaktan özenle kaçınılırken; dağdaki katilleri, “uzun yıllar görmezden gelinen kimlik talepleri” gibi romantize edilmiş cümlelerle meşrulaştırma çabası görülüyor. Dahası, bu çarpık anlayışla hareket edenler; ülkenin bütünlüğünü, üniter yapısını, tek bayrak – tek vatan – tek millet ilkesini savunanları da “faşist”, “inkârcı” gibi ithamlarla hedef alıyorlar.
Peki bu söylem hangi amaca hizmet ediyor?
Öncelikle bu, bilinçli bir dil kaydırmasıdır. Terörü doğrudan lanetlemek yerine onu “anlamaya” çalışmak, aslında terörü meşrulaştırmanın ilk adımıdır. Ardından gelen, devletin güvenlik politikalarını “aşırı sert” bulan ifadelerle, toplumda terörle mücadeleye dair “yumuşatma” duygusu yaratmaktır. Bu noktada yapılan alıntılar, özellikle PKK’nın siyasi uzantılarının söylemleriyle neredeyse bire bir örtüşmektedir.
Bir başka kaygı verici durum da şudur: Devletin bütünlüğünü, milletin birliğini savunmak artık bazı çevrelerce “eski Türkiye kalıntısı” olarak gösterilmeye çalışılıyor. Oysa gerçek şudur: Terörle mücadele, bir devlet politikası değil; milletin varlık meselesidir. Bu mücadeleye karşı duran ya da onu hafifleten her tür söylem, milletin vicdanında karşılık bulamaz, bulmamalıdır.
“Terörsüz Türkiye” hayali, romantik ütopyalarla değil; kararlı, ilkeli, milli duruşla mümkündür.
Unutulmamalıdır ki; terör örgütlerinin meşruiyet zeminini genişleten her söylem, doğrudan doğruya o örgütün propaganda araçlarına hizmet eder.
Bugün “anlamaya çalıştığınız” terörist, yarın evladınızı hedef alır.
Terörü anlamaya değil, lanetlemeye mecburuz.
Bütün yazarlar, aydınlar ve kanaat önderleri bu sorumlulukla hareket etmeli; “özgürlük” kavramını terörün gölgesinde yeniden tanımlama aymazlığından uzak durmalıdır.
