Eğitim ve araştırma, bir ülkenin kalkınmasının en önemli unsurlarından biridir. Üniversiteler, yalnızca öğrencilerin bilgi edindiği kurumlar değil, aynı zamanda bilimsel keşiflerin doğduğu, toplumun geleceğini şekillendiren yerlerdir. Türkiye’de üniversitelerin akademik üretkenliği, bilimsel ilerleme açısından kritik bir gösterge olan h-indeksi ile analiz edildi ve ortaya çıkan tablo, hem başarı hikâyelerini hem de sistemin eksikliklerini gözler önüne serdi.
Bu köşeyi takip eden okuyucularımız söz konusu bilim yuvası olması gereken üniversitelerimiz olunca, bu konudaki hassasiyetimi bilirler.
Daha önceki köşe yazılarımız da "Nasıl bir Üniversite? ";"Üniversite şehrinize bunları kazandırıyor mu? " ve "Rektör kimdir? " başlıklı peşpeşe yazılarla bu köşede fikir, düşünce ve önerilerimi paylaşmıştım. Köşe yazılarım akademik camia tarafından büyük bir ilgi ve beğeniyle karşılandı. Türkiye'nin dört bir yanındaki akademisyenlerden olumlu geri dönüşler aldım. Bu geri dönüşler için yürekten teşekkür ediyorum.
Oda TV'nin haberi akademik camiada gündem oldu. İşin ilginç olan yanı ise; Türkiye'nin hareketli gündemi içinde kimileri bu haberi yok saydı, kimileri haberi görmezden geldi, kimileri de nedense hiç üstüne alınmadı. Oysa olan olmuş "Takke düşmüş kel görünmüştü"
Habere göre, üniversitelerin yöneticisi olan 202 rektörün bilimsel üretim performansı, akademide kabul gören objektif bir gösterge olan h-indeksi ile analiz edilmişti.
Ortaya çıkan tablo, Türk akademisinin durumu hakkında çarpıcı ipuçları veriyordu. Rektör performaniarı ve akademik başarı kriterleri bu araştırmayla gözler önüne seriliyordu.
Araştırmayı daha iyi anlayabilmek için önce H-İNDEKSİ NEDİR? dilimiz döndüğünce açıklamaya çalışalım.
Bir akademisyenin bilimsel etkisini ve üretim sürekliliğini ölçmede h-indeksi altın standart kabul ediliyor. Basitçe: "h" sayıda makalenin, en az "h" kere atıf aldığı değer. Örneğin, h-indeksi 10 olan bir bilim insanının 10 makalesi en az 10'ar kez atıf almış demektir.
Bu sistem, tek bir çalışmayla yüksek atıf almayı veya çok sayıda düşük etkili makaleyi değil, tutarlı ve etkili akademik üretimi ödüllendirir.
Bu araştırmaya göre:
Türkiye’de bazı üniversite Rektörleri, dünya çapında akademik üretkenlikleriyle dikkat çekiyor. Koç Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Sitti, h-indeksi 132 ve 60,746 atıf ile açık ara lider konumda. Kendisi, bilim dünyasında önemli bir etki yaratıyor. Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Leblebici ise h-indeksi 54 ve 16,943 atıf ile Türkiyenin en prestijli akademisyenleri arasında yer alıyor.
Bu Rektörler, yalnızca kendi üniversitelerini değil, aynı zamanda Türkiye'nin bilimsel araştırma ekosistemini de ileriye taşıyor.
Öncelikle ortalamanın üstünde kalan dünya çapında başarılı, yüzakımız olan bilim insanlarını yürekten tebrik ediyor, başarılı çalışmalarının devamını diliyoruz. Ülkemiz, insanlık ve bilim adına ürettiğiniz katma değer için şükranlarımızı sunuyoruz.
Türkiye'deki üniversiteler arasında farklı seviyelerde bilimsel üretkenlik gözlemleniyor. Anadolu üniversitelerinden Iğdır Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ekrem Gürel, h-indeksi 32 ile 26. sırada yer alarak bölgesel akademik üretkenlik açısından dikkat çeken bir isim oluyor.
Kayseri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kurtuluş Karamustafa, h-indeksi 24 ile 39. sırada yer alarak Anadoludaki üniversiteler arasında iyi bir akademik performans sergiliyor. Öte yandan, Sakarya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hamza Al, h-indeksi 16 ile ortalamanın biraz altında kalıyor.
Kanaatim odur ki bu durum; Anadoludaki üniversitelerin birkaçı dışında akademik üretkenlik açısından, Batı’daki üniversitelerle kıyaslandığında daha düşük seviyelerde yer aldığını gösteriyor. Türkiyenin akademik gelişimi için bölgesel farklılıkları azaltmaya yönelik adımlar atılmasını gerekli kılıyor.
Türkiye’deki Rektörlerin h-indeksi ortalaması 17.7 olarak belirlenmiş. Ancak 139 Rektörün; profesörlük için beklenen akademik performansın altında kaldığını görüyoruz. Özellikle h-indeksi 10’un altında olan 60 Rektör ve 3’ün altında kalan 10 Rektör, akademik üretkenlik açısından ciddi soru işaretleri yaratıyor.
Bu sonuçlar, üniversitelerin bilimsel üretkenliğini artırmak için daha fazla desteklenmesi gerektiğini gösteriyor. Araştırma fonlarının artırılması, akademik iş birliklerinin güçlendirilmesi ve bilimsel projelere daha fazla kaynak ayrılması, Türkiyenin akademik geleceği açısından kritik bir gereklilik olarak öne çıkıyor.
Türkiye'nin Akademik Geleceği Açısından Öneriler:
Türkiye’de üniversitelerin akademik üretkenliği, ülkenin bilim dünyasındaki yerini doğrudan etkiliyor. Akademik başarının sürdürülebilir olması ve uluslararası düzeyde rekabet gücünün artırılması için şu adımlar atılmalıdır:
1. Bilimsel Araştırmalara Daha Fazla Yatırım Yapılmalı:
- Araştırma projeleri için fonlar artırılmalı, bağımsız araştırmacılara daha fazla mali destek sağlanmalıdır.
- Özel sektör ile akademik iş birlikleri teşvik edilmeli, üniversite-sanayi ortak projeleri daha fazla desteklenmelidir.
2. Akademik Üretkenliği Teşvik Eden Politikalar Güçlendirilmeli:
- Üniversitelerde yayın ve atıf sayısını artırmaya yönelik teşvik mekanizmaları oluşturulmalıdır.
- Bilimsel üretkenliği düşük olan üniversiteler için stratejik iyileştirme planları uygulanmalıdır.
3. Uluslararası Akademik İş Birlikleri Artırılmalı:
- Türkiye’deki üniversiteler uluslararası akademisyenlerle ortak projelere daha fazla önem vermelidir.
- Öğrenci ve akademisyen değişim programları artırılarak küresel akademik etkileşim güçlendirilmelidir.
4. Bilimsel Etik ve Akademik Kalite Standartları Güçlendirilmeli:
- Akademik yayın süreçlerinde kalite standartları yükseltilmeli, bilimsel etik dışı üretime karşı ciddi önlemler alınmalıdır.
- Bilimsel çalışmalar yalnızca akademik puanlarla değil, toplumsal fayda açısından da değerlendirilmelidir.
Türkiye’nin akademik geleceği, genç araştırmacıların yetiştirilmesi, üniversitelerin araştırma kapasitesinin artırılması ve bilimsel üretkenliğe daha fazla yatırım yapılmasına bağlıdır. Üniversiteler bilim ve eğitim odaklı güçlü bir yapıya kavuştuğunda, akademik üretkenlik de doğal olarak artacaktır.
Bilim ve inovasyona yapılan yatırımlar, Türkiye'nin akademik arenadaki küresei konumunu güçlendirecek ve eğitim sistemini daha rekabetçi hale getirecektir.
Altını kalın kalın çizerek söylemek gerekir ki; "Türkiye'nin bilimsel geleceğini şekillendirmek için üniversitelerimizin araştırma kapasitesi güçlendirilmelidir."
Bu önerileri sıraladıktan sonra şu hususu belirtmeden geçemiyeceğim.
Bir üniversitede akademisyensiniz rektörünüzün h-indeksi diyelim ortalamanın çok altında, atayacağı rektör yardımcıları, dekanlar, dekan yardımcıları, bölüm başkanlarının h-indeksi rektörün h- indeksinden kat be kat fazla ise (Ülkemizde örneği çok) o rektör o üniversite de özgüvenle rektörlük yapabilir mi? Böyle bir hiyerarşik ortam sağlıklı olabilir mi? Orada çalışma barışı sağlanabilir mi? Orada çatışma, çekişme ve hatta mobbingsiz bir iş ortamı sağlanabilir mi? Pozitif çaiışma ortamları geliştirilebilir mi?
Sözümüz meclisten dışarı: bir tarafta düşük profilli yöneticiler, diğer tarafta bilgili. birikimli, liyakat ve ehliyet sahibi, üniversitesini geleceğe taşıyacak vizyon sahibi yöneticiler.
Yani hayaller ve gerçekler. Karar sizin hangisini tercih ederdiniz?