İlhan İŞMAN
Köşe Yazarı
İlhan İŞMAN
 

Hak Arama Kültürü: Adaletin ve Demokrasinin Temelidir.

Günlük hayatımızda en çok duyduğum cümlelerden biridir: “Boş ver, uğraşmaya değmez.” Oysa tam da bu cümle, haksızlığın büyümesine, mobbingin kökleşmesine ve adaletsizliğin kanıksanmasına yol açıyor. İşyerinde hakkını aramayan her çalışan, istemeden de olsa haksızlığı normalleştiriyor. Bir doktor düşünün… Ameliyat sonrası hasta yakınlarının haksız suçlamalarına maruz kalıyor. Oysa olay kayıtları onun doğru davrandığını gösteriyor. Buna rağmen susuyor, hakkını aramıyor. Sonuçta hem kendi mesleki itibarı zedeleniyor hem de benzer durumlar başka meslektaşlarının başına geliyor. Bir öğretmen düşünün… Okulda sürekli angarya işlere koşturuluyor, asli görevini yapamaz hale geliyor. “Ben ses etmezsem gelir geçer” diyor. Ama geçmiyor.  Çünkü sessizlik, mobbingin en sevdiği ortamdır. “Devleti Devlete Şikayet Etmek, Demokrasiyi İşletmektir.” Mentorlük yaptığımız mağdurlardan sıkça duyduğum sözlerden biri de şu: “Devleti, devlete mi şikayet edeceğim?” Evet, şikayet edeceğiz.  Çünkü devlet dediğimiz yapı tek bir kişi ya da kurum değildir. Devlet; yasama, yürütme ve yargıdan oluşan üç ayrı güçten, bağımsız denetim organlarından ve vatandaşın hakkını korumakla görevli kurumlardan meydana gelir. Bir kamu kurumundaki yanlış uygulamayı başka bir kuruma bildirmek, aslında demokrasinin işleyişini sağlamaktır. Hak arama yollarını işletmek “devleti devlete şikayet etmek” değil, devletin kendi iç denetim mekanizmalarını çalıştırmaktır. Demokrasi de zaten bu şeffaf denetim kültürüyle ayakta durur. Eğer vatandaş hakkını aramazsa, devletin kendini düzeltme imkanı da kalmaz. “Benim Hakkımı Siz Arayın, Ama Ben Hiçbir Bedel Ödemeyeyim” Hak arama kültürünün önündeki en büyük engellerden biri de bu zihniyettir. “Benim hakkımı siz savunun, mücadeleyi siz verin ama bana hiçbir zarar gelmesin, ben hiçbir bedel ödemeyeyim.” Ne yazık ki bu düşünce tarzı da günümüzde çok sık karşılaştığımız bir durum… Oysa demokrasi, dayanışma ve hak mücadelesi biraz da bedel ödemeyi göze almakla ilgilidir.  Sizin onurunuzla, haysiyetinizle oynanacaksa; başkasının değil, önce sizin mücadele etmeniz gerekir. Biz “Yalnız değilsiniz…” diye yola çıktık. Dayanışma elbette vardır, olmalıdır. Ama hiçbir risk almadan, hiçbir adım atmadan sadece başkasının mücadele etmesini beklemek, haksızlıkların devam etmesine davetiye çıkarmaktır. Bu noktada kendimize şu soruları sormamız gerekir:   Hakkını aramayan hakim olur mu?  Derdini söyleyemeyen psikolog olur mu?  Kendi söküğünü dikemeyen terzi olur mu?” Eğer bir hakim kendi hakkını arayamıyorsa, adalet dağıtması ne kadar inandırıcı olur? Bir psikolog derdini söyleyemiyorsa, danışanına nasıl örnek olabilir? Bir terzi kendi söküğünü dikemiyorsa, başkasının elbisesini nasıl onarabilir? “Hak Mücadelesi Bedel İster; Sessizlik Daha Büyük Bedel.” Hak aramak sadece bireysel değil, aynı zamanda mesleki onurun da bir gereğidir. Hak aramayan, başkası için de güvenilir bir referans olamaz. Hak arama kültürü, kavga etmek ya da işvereni köşeye sıkıştırmak demek değildir. Tam tersine, demokratik ve hukuki yollarla hakkını talep etmek demektir. Yazılı dilekçeler, kurum içi çözüm mekanizmaları, sendikal örgütlenme, arabuluculuk ve yargı yolları… Bunlar çalışanı koruyan demokratik araçlardır. Çalışan hakkını aradığında sadece kendisi için değil, gelecekte aynı haksızlığa uğrayabilecek tüm çalışma arkadaşları için de bir güvence üretmiş olur. Bazı çalışanlar zanneder ki hak arama kültürü işyerinde huzuru bozar. Oysa tam tersi doğrudur. Hakların konuşulduğu, taleplerin dikkate alındığı bir yerde gizli öfke birikmez, dedikodu azalır, verimlilik artar. Hakkını arayan çalışan huzurlu olur; huzurlu çalışan da işine daha sıkı sarılır. Bugün dünyanın gelişmiş ülkelerine baktığımızda, güçlü işçi-işveren diyaloglarının ortak bir özellik olduğunu görürüz. Almanya’da işçi konseyleri, İskandinav ülkelerinde sendika-grev kültürü ya da ABD’de sendikal mücadele tarihi bunun örnekleridir. Türkiye’de de giderek artan farkındalık, hak arama kültürünü güçlendirecektir. Hak aramak, “sorun çıkaran” olmak değil; adaletin, iş barışının ve demokrasinin teminatı olmaktır. Çalışma hayatında “sessizlikle büyüyen” haksızlıkları durdurmanın yolu, konuşmak ve hakkını aramaktır. Çünkü unutmayalım: Hak verilmez, alınır. Alınan hak da hem bireyin hem toplumun geleceğine güvence olur. “Hak Arama Kültürü Yoksa, Haksızlık Hızla Çoğalır.” “Hak Arayan Toplum, Özgür Toplumdur.” “Hak Aramak Cesaret gerektirir, Susmak Kaybettirir.” “Hak Arama Kültürünü Yaşat ki, Demokrasiye Nefes Aldır.”
Ekleme Tarihi: 05 Ekim 2025 -Pazar
İlhan İŞMAN

Hak Arama Kültürü: Adaletin ve Demokrasinin Temelidir.

Günlük hayatımızda en çok duyduğum cümlelerden biridir: “Boş ver, uğraşmaya değmez.”

Oysa tam da bu cümle, haksızlığın büyümesine, mobbingin kökleşmesine ve adaletsizliğin kanıksanmasına yol açıyor. İşyerinde hakkını aramayan her çalışan, istemeden de olsa haksızlığı normalleştiriyor.

Bir doktor düşünün… Ameliyat sonrası hasta yakınlarının haksız suçlamalarına maruz kalıyor. Oysa olay kayıtları onun doğru davrandığını gösteriyor. Buna rağmen susuyor, hakkını aramıyor. Sonuçta hem kendi mesleki itibarı zedeleniyor hem de benzer durumlar başka meslektaşlarının başına geliyor.

Bir öğretmen düşünün… Okulda sürekli angarya işlere koşturuluyor, asli görevini yapamaz hale geliyor. “Ben ses etmezsem gelir geçer” diyor. Ama geçmiyor. 

Çünkü sessizlik, mobbingin en sevdiği ortamdır.

“Devleti Devlete Şikayet Etmek, Demokrasiyi İşletmektir.”

Mentorlük yaptığımız mağdurlardan sıkça duyduğum sözlerden biri de şu: “Devleti, devlete mi şikayet edeceğim?”

Evet, şikayet edeceğiz. 

Çünkü devlet dediğimiz yapı tek bir kişi ya da kurum değildir. Devlet; yasama, yürütme ve yargıdan oluşan üç ayrı güçten, bağımsız denetim organlarından ve vatandaşın hakkını korumakla görevli kurumlardan meydana gelir.

Bir kamu kurumundaki yanlış uygulamayı başka bir kuruma bildirmek, aslında demokrasinin işleyişini sağlamaktır. Hak arama yollarını işletmek “devleti devlete şikayet etmek” değil, devletin kendi iç denetim mekanizmalarını çalıştırmaktır. Demokrasi de zaten bu şeffaf denetim kültürüyle ayakta durur. Eğer vatandaş hakkını aramazsa, devletin kendini düzeltme imkanı da kalmaz.

“Benim Hakkımı Siz Arayın, Ama Ben Hiçbir Bedel Ödemeyeyim”

Hak arama kültürünün önündeki en büyük engellerden biri de bu zihniyettir.

“Benim hakkımı siz savunun, mücadeleyi siz verin ama bana hiçbir zarar gelmesin, ben hiçbir bedel ödemeyeyim.”

Ne yazık ki bu düşünce tarzı da günümüzde çok sık karşılaştığımız bir durum…

Oysa demokrasi, dayanışma ve hak mücadelesi biraz da bedel ödemeyi göze almakla ilgilidir. 

Sizin onurunuzla, haysiyetinizle oynanacaksa; başkasının değil, önce sizin mücadele etmeniz gerekir. Biz “Yalnız değilsiniz…” diye yola çıktık. Dayanışma elbette vardır, olmalıdır. Ama hiçbir risk almadan, hiçbir adım atmadan sadece başkasının mücadele etmesini beklemek, haksızlıkların devam etmesine davetiye çıkarmaktır.

Bu noktada kendimize şu soruları sormamız gerekir:

 

Hakkını aramayan hakim olur mu? 

Derdini söyleyemeyen psikolog olur mu? 

Kendi söküğünü dikemeyen terzi olur mu?”

Eğer bir hakim kendi hakkını arayamıyorsa, adalet dağıtması ne kadar inandırıcı olur?

Bir psikolog derdini söyleyemiyorsa, danışanına nasıl örnek olabilir?

Bir terzi kendi söküğünü dikemiyorsa, başkasının elbisesini nasıl onarabilir?

“Hak Mücadelesi Bedel İster; Sessizlik Daha Büyük Bedel.”

Hak aramak sadece bireysel değil, aynı zamanda mesleki onurun da bir gereğidir. Hak aramayan, başkası için de güvenilir bir referans olamaz.

Hak arama kültürü, kavga etmek ya da işvereni köşeye sıkıştırmak demek değildir. Tam tersine, demokratik ve hukuki yollarla hakkını talep etmek demektir. Yazılı dilekçeler, kurum içi çözüm mekanizmaları, sendikal örgütlenme, arabuluculuk ve yargı yolları… Bunlar çalışanı koruyan demokratik araçlardır.

Çalışan hakkını aradığında sadece kendisi için değil, gelecekte aynı haksızlığa uğrayabilecek tüm çalışma arkadaşları için de bir güvence üretmiş olur.

Bazı çalışanlar zanneder ki hak arama kültürü işyerinde huzuru bozar. Oysa tam tersi doğrudur. Hakların konuşulduğu, taleplerin dikkate alındığı bir yerde gizli öfke birikmez, dedikodu azalır, verimlilik artar. Hakkını arayan çalışan huzurlu olur; huzurlu çalışan da işine daha sıkı sarılır.

Bugün dünyanın gelişmiş ülkelerine baktığımızda, güçlü işçi-işveren diyaloglarının ortak bir özellik olduğunu görürüz. Almanya’da işçi konseyleri, İskandinav ülkelerinde sendika-grev kültürü ya da ABD’de sendikal mücadele tarihi bunun örnekleridir. Türkiye’de de giderek artan farkındalık, hak arama kültürünü güçlendirecektir.

Hak aramak, “sorun çıkaran” olmak değil; adaletin, iş barışının ve demokrasinin teminatı olmaktır. Çalışma hayatında “sessizlikle büyüyen” haksızlıkları durdurmanın yolu, konuşmak ve hakkını aramaktır. Çünkü unutmayalım:

Hak verilmez, alınır. Alınan hak da hem bireyin hem toplumun geleceğine güvence olur.

“Hak Arama Kültürü Yoksa, Haksızlık Hızla Çoğalır.”

“Hak Arayan Toplum, Özgür Toplumdur.”

“Hak Aramak Cesaret gerektirir, Susmak Kaybettirir.”

“Hak Arama Kültürünü Yaşat ki, Demokrasiye Nefes Aldır.”

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve turk360.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sefa TATLISU
(05.10.2025 12:00 - #181)
Başkanım, mükemmel bir makale, tebrikler
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve turk360.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.