İlhan İŞMAN
Köşe Yazarı
İlhan İŞMAN
 

Hepimiz Aynı Gemideyiz…

Kaptan köşkünde kim oturursa otursun, deniz aynı denizdir: dalgası sert, akıntısı sinsi, sis perdesi kalın. Bu yüzden “hepimiz aynı gemideyiz” sözü yalnızca romantik bir çağrı değil; üretimin, verimliliğin ve kurumsal sürdürülebilirliğin en çıplak gerçeğidir.  Gemi su alırken bölümler arasında duvar örmek yangını söndürmez; aksine yangını katmanlandırır. İşte bu nedenle uzlaşma kültürü bir “iyi niyet” konusu değil, doğrudan bir rekabet stratejisidir. Uzlaşma, “herkesin her şeyden vazgeçtiği orta yol” değildir. Uzlaşma, çıkarların rasyonel müzakeresi, verinin çıpasıyla sabitlenen bir rota ve kurumun geleceğini bugünün egolarından daha kıymetli gören bir yönetişim disiplinidir.  Çatışma elbette kaçınılmazdır; fakat uzlaşma kültürü çatışmayı üretim gücüne dönüştürür. Aksi halde tartışmalar susar, küskünlükler konuşur; işte o sessizlikte kârlılık erir, inovasyon solar, yetenek gemiden atlar. Çalışma yaşamında uzlaşma kültürünün yokluğu, üç ölümcül sonuç doğurur: Birincisi, karar gecikmesi. Kararların tartışma odalarında süründürülmesi, piyasada rakibe hız bize gerileme olarak döner.  İkincisi, gölge yapılanma. Resmî karar mekanizmaları çalışmayınca, kararlar koridorlarda alınır; sorumluluk buharlaşır.  Üçüncüsü, kurumsal yorgunluk. İnsanlar tartışmaktan değil, sonuç alamamaktan yorulur. Bu yorgunluk, en parlak fikirlerin bile “nasıl olsa olmaz” rafına kalkması olarak ortaya çıkar. Oysa uzlaşma kültürü, üç basit ama sert kural üzerine kuruludur: Delile saygı, unvana değil. Ünvanlar denizdeki dalgayı durdurmaz; veri durdurur. Kurumsal tartışmalarda kimin konuştuğundan önce ne söylediği ve nasıl kanıtladığı esastır. Toplantı gündemleri hipotezlerle, kararlar ölçülebilir metriklerle başlar; “hissiyat” sadece nottur, kanıt değildir. Kırmızı çizgiler açık, alan geniş. Kurumun ilkeleri (etik, güvenlik, hukuki uyum, finansal disiplin) pazarlık konusu olamaz. Onun dışında fikirler yüksek sesle çarpışmalıdır; çünkü fikir çarpışmazsa, ürün duvara çarpar. Müzakere takvime bağlıdır. Sonsuz tartışma yoktur; tarihli karar, uzlaşmanın motorudur. “Karar tarihi” olmayan gündem, aslında kararsızlığı kılık değiştirerek korur. Lirik bir gerçeği söyleyelim: Uzlaşma, kurumun kalp atışını ritme sokar. Orkestra aynı notayı çalmak zorunda değildir; ama şefin elindeki ölçü, her enstrümanın hakkını verir. İyi uzlaşma, cesur kararların düşmanı değil; tam tersine yakıtıdır. Çünkü müzakere edilmiş karar, uygulamada dirençle karşılaşsa bile meşruiyet taşır. Meşruiyet, icranın sürtünmesini azaltır; hız kazandırır. Hız, uluslararası pazarda fark yaratır, sürdürülebilir bir rekabet avantajı sağlar Bizde uzlaşma çoğu kez “yumuşatma sanatı” sanılıyor. Oysa uzlaşma, keskinliği doğru yere yönlendirme sanatıdır. Hedef kişilikler değil, problemler olmalı. Kişilere dönük eleştiri, savunma duvarları örer; probleme dönük eleştiri, çözüm yolları açar.  “Kırmadan konuşmak” değil; doğruyu, doğru zamanda, doğru formatta sert konuşmak esastır. Sertlik tonla değil, ilkeyle ölçülür. Peki, günlük iş ritminde bu kültür nasıl görünür? Önce çerçeve, sonra fikir: Toplantı davetinde amaç, karar tipi ve başarı ölçütü önceden yazılır. Her katılımcı 1 sayfalık “durum, öneri, risk” notuyla gelir. “Hazırlık uzlaşmanın yarısıdır.” Artılar/eksiler, maliyet/fayda, risk/kazanç yan yana. Kişisel beğeni, teknik verinin üstüne bindirilmemelidir. Çünkü: “Verinin konuştuğu yerde, ego susar.” Karar alınır; muhalif görüş 3 cümleyle karar metnine eklenir. Bu, hem ilerlemeyi hem de öğrenmeyi güvenceye alır. Unutmayın: “İtiraz, kurumsal sigortadır.” Aksiyon görünmezse, uzlaşma yalnızca edebiyat olur. Slogan: “Karar, takvime yazılmadıysa yoktur.” 30/60/90 günlük kritik karar geri bakışları yapılır. Hata ceza değildir; tekrar eden hata yönetim kusurudur. “Hata öğrenmedir, tekerrür yönetim hatasıdır.” Uzlaşma kültürü, sadece kurum içi barış için değil; pazar payı, yetenek çekimi ve inovasyon kapasitesi için de zorunludur.  Dışarıda fırtına büyürken, içeride küçük iktidar oyunlarıyla oyalanmak, dümeni dalgaya bırakmaktır. Bu gemi, paydaşların—çalışan, müşteri, tedarikçi, toplum— herkesin ortak mülkiyetindedir. O nedenle uzlaşma, konfor alanı değil, sorumluluk alanıdır. “Hepimiz aynı gemideyiz” sözü ancak aynı rotayı paylaşınca anlamlıdır. Rotayı ortak akıl çizer, çivisini veri çakar, hızını güven verir.  Uzlaşmayı lüks sananlar, fırtınayı kader sayar. Biz kader değil, kurgu yapıyoruz: Hazırlık, şeffaflık, takvim. Delil, disiplin, cesaret. Uzlaş, hızlan, kazan…
Ekleme Tarihi: 14 Ekim 2025 -Salı
İlhan İŞMAN

Hepimiz Aynı Gemideyiz…

Kaptan köşkünde kim oturursa otursun, deniz aynı denizdir: dalgası sert, akıntısı sinsi, sis perdesi kalın. Bu yüzden “hepimiz aynı gemideyiz” sözü yalnızca romantik bir çağrı değil; üretimin, verimliliğin ve kurumsal sürdürülebilirliğin en çıplak gerçeğidir. 
Gemi su alırken bölümler arasında duvar örmek yangını söndürmez; aksine yangını katmanlandırır. İşte bu nedenle uzlaşma kültürü bir “iyi niyet” konusu değil, doğrudan bir rekabet stratejisidir.
Uzlaşma, “herkesin her şeyden vazgeçtiği orta yol” değildir. Uzlaşma, çıkarların rasyonel müzakeresi, verinin çıpasıyla sabitlenen bir rota ve kurumun geleceğini bugünün egolarından daha kıymetli gören bir yönetişim disiplinidir. 
Çatışma elbette kaçınılmazdır; fakat uzlaşma kültürü çatışmayı üretim gücüne dönüştürür. Aksi halde tartışmalar susar, küskünlükler konuşur; işte o sessizlikte kârlılık erir, inovasyon solar, yetenek gemiden atlar.
Çalışma yaşamında uzlaşma kültürünün yokluğu, üç ölümcül sonuç doğurur:

Birincisi, karar gecikmesi. Kararların tartışma odalarında süründürülmesi, piyasada rakibe hız bize gerileme olarak döner. 
İkincisi, gölge yapılanma. Resmî karar mekanizmaları çalışmayınca, kararlar koridorlarda alınır; sorumluluk buharlaşır. 
Üçüncüsü, kurumsal yorgunluk. İnsanlar tartışmaktan değil, sonuç alamamaktan yorulur. Bu yorgunluk, en parlak fikirlerin bile “nasıl olsa olmaz” rafına kalkması olarak ortaya çıkar.
Oysa uzlaşma kültürü, üç basit ama sert kural üzerine kuruludur:
Delile saygı, unvana değil. Ünvanlar denizdeki dalgayı durdurmaz; veri durdurur. Kurumsal tartışmalarda kimin konuştuğundan önce ne söylediği ve nasıl kanıtladığı esastır. Toplantı gündemleri hipotezlerle, kararlar ölçülebilir metriklerle başlar; “hissiyat” sadece nottur, kanıt değildir.
Kırmızı çizgiler açık, alan geniş. Kurumun ilkeleri (etik, güvenlik, hukuki uyum, finansal disiplin) pazarlık konusu olamaz. Onun dışında fikirler yüksek sesle çarpışmalıdır; çünkü fikir çarpışmazsa, ürün duvara çarpar.
Müzakere takvime bağlıdır. Sonsuz tartışma yoktur; tarihli karar, uzlaşmanın motorudur. “Karar tarihi” olmayan gündem, aslında kararsızlığı kılık değiştirerek korur.
Lirik bir gerçeği söyleyelim: Uzlaşma, kurumun kalp atışını ritme sokar. Orkestra aynı notayı çalmak zorunda değildir; ama şefin elindeki ölçü, her enstrümanın hakkını verir. İyi uzlaşma, cesur kararların düşmanı değil; tam tersine yakıtıdır. Çünkü müzakere edilmiş karar, uygulamada dirençle karşılaşsa bile meşruiyet taşır. Meşruiyet, icranın sürtünmesini azaltır; hız kazandırır. Hız, uluslararası pazarda fark yaratır, sürdürülebilir bir rekabet avantajı sağlar
Bizde uzlaşma çoğu kez “yumuşatma sanatı” sanılıyor. Oysa uzlaşma, keskinliği doğru yere yönlendirme sanatıdır. Hedef kişilikler değil, problemler olmalı. Kişilere dönük eleştiri, savunma duvarları örer; probleme dönük eleştiri, çözüm yolları açar. 
“Kırmadan konuşmak” değil; doğruyu, doğru zamanda, doğru formatta sert konuşmak esastır. Sertlik tonla değil, ilkeyle ölçülür.
Peki, günlük iş ritminde bu kültür nasıl görünür?
Önce çerçeve, sonra fikir: Toplantı davetinde amaç, karar tipi ve başarı ölçütü önceden yazılır. Her katılımcı 1 sayfalık “durum, öneri, risk” notuyla gelir.
“Hazırlık uzlaşmanın yarısıdır.”
Artılar/eksiler, maliyet/fayda, risk/kazanç yan yana. Kişisel beğeni, teknik verinin üstüne bindirilmemelidir. Çünkü: “Verinin konuştuğu yerde, ego susar.”
Karar alınır; muhalif görüş 3 cümleyle karar metnine eklenir. Bu, hem ilerlemeyi hem de öğrenmeyi güvenceye alır. Unutmayın: “İtiraz, kurumsal sigortadır.”
Aksiyon görünmezse, uzlaşma yalnızca edebiyat olur. Slogan: “Karar, takvime yazılmadıysa yoktur.”
30/60/90 günlük kritik karar geri bakışları yapılır. Hata ceza değildir; tekrar eden hata yönetim kusurudur. “Hata öğrenmedir, tekerrür yönetim hatasıdır.”
Uzlaşma kültürü, sadece kurum içi barış için değil; pazar payı, yetenek çekimi ve inovasyon kapasitesi için de zorunludur. 
Dışarıda fırtına büyürken, içeride küçük iktidar oyunlarıyla oyalanmak, dümeni dalgaya bırakmaktır. Bu gemi, paydaşların—çalışan, müşteri, tedarikçi, toplum— herkesin ortak mülkiyetindedir. O nedenle uzlaşma, konfor alanı değil, sorumluluk alanıdır.
“Hepimiz aynı gemideyiz” sözü ancak aynı rotayı paylaşınca anlamlıdır. Rotayı ortak akıl çizer, çivisini veri çakar, hızını güven verir. 
Uzlaşmayı lüks sananlar, fırtınayı kader sayar. Biz kader değil, kurgu yapıyoruz:

Hazırlık, şeffaflık, takvim.
Delil, disiplin, cesaret.
Uzlaş, hızlan, kazan…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve turk360.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.