Ülkemizde gerek sendikacılığın gerekse de grev hakkının; geçmişte kaos ve kargaşa ortamıyla anılmaya neden olan ideolojik faaliyetler yüzünden, toplumsal hafızada pek iyi bir iz bırakmadığı sanırım hepimizin hafızasında yer etmiş bir durum.
Grev hakkı, Anayasa ile güvence altına alınan temel sosyal haklardan bir tanesidir. Anayasa’nın “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” bölümünün 54. maddesinde grev hakkı, “Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptirler” ifadeleri ile yasal dayanağa kavuşturulmuştur.
Anayasa’nın söz konusu hükmünden, grev hakkının sadece işçilere tanındığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Diğer bir deyişle, kamu görevlileri veya bağımsız çalışanlar grev hakkından faydalanamamaktadırlar.
Pekiyi Dünyanın gelişmiş ülkelerinde durum böyle mi? Elbette değil, ILO sözleşmeleri ve yüksek yargı organları kararlarına göre memurların grev ve toplu eylem hakkı vardır. Grev hakkının işçi veya memur olmakla bir ilişkisi yoktur.
Kamu görevlilerinin grev hakkı, başta ILO belgeleri olmak üzere birçok uluslararası düzenlemede yer alan bir husustur ve Türkiye, bu hakkı tanıyan uluslararası sözleşmelere de taraftır. Hukuk sistemimizde Anayasa ve kanun düzeyinde tanınmayan bu hak, idari makamlar ve ilk derece mahkemeleri tarafından da maalesef yok sayılmaktadır.
Bununla birlikte Danıştay ve Anayasa Mahkemesi, başta AİHM içtihatları ve ILO belgeleri olmak üzere uluslararası belgelere atıfta bulunarak bu hakkın varlığını kabul etmektedirler.
Kamu çalışanlarının özellikle grev hakkının kısıtlandığı alanlarda, sendikaların üyeleri adına belirli kararlar alması veya temsilcilerin taleplerini iletmesi sırasında farklı türden baskı ve zorlamalara rastlanabilmektedir.
Öncelikle dernek olarak belirtmeliyiz ki; yüksek hakem heyetinin rolü başta olmak üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlıkları çözme amacıyla devreye giren sendika temsilcilerinin tutum ve davranışları ile oluşan psiko-sosyal ortam; kamu çalışanları adına önem kazanmaktadır. Bazı durumlarda, sendika temsilcilerinin ya da hakem heyeti üyelerinin uyguladığı zorlamalar, Kamu Çalışanları üzerinde olumsuz psikolojik etkiler doğurabilmektedir.
Bu zorlamaların, yasal sınırlar içerisinde olup olmadığı veya psikolojik taciz seviyesinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği zaman zaman tartışma konusu olabilmektedir.
Zorlamanın psikolojik etkileri, bireylerin moral ve motivasyonunu olumsuz yönde etkilediği gibi, çalışma ortamında huzursuzluk ve güvensizlik de yaratabilmektedir.
Sendikalar, kamu çalışanlarının haklarını korumak ve geliştirmek amacıyla kurulan yapılardır. Toplu sözleşme süreçlerinde belirleyici rol oynarlar.
Bu konuyu neden gündeme getirdik ?
Malum Kamuda bir toplu sözleşme pazarlığı dönemi söz konusu ve hükümetin önerdiği bir maaş artışı var. Elbette süreç; tarafların sonucu değiştiremeyeceği davranışlarla bir sonuca bağlanacak, sonucu hep birlikte göreceğiz.
Pekiyi günün şartlarını dikkate olmayan, beklentileri karşılamayan ve işçilerin toplu sözleşme ile aldığı orana bile varamayan bu artış bir zorlama, ayrımcılık (Mobbing) sayılabilir mi?
Zorlamanın her zaman hukuki bir sorun olmaktan çok, psikolojik taciz boyutuna ulaşan davranışlara dönüşebileceği değerlendirilmektedir.
Bu tür davranışların, çalışanların haklarını kullanma özgürlüğü ile yasal sınırlamalar arasındaki çizgiyi belirsiz hale getirmesi nedeniyle, sendikal hareketlerin etkinliğini sınırlandırdığını gözlemlemekteyiz.
Özellikle, hakem heyetleri tarafından gerçekleştirilen zorlamaların, çalışanlar üzerinde zaman zaman psikolojik taciz seviyesinde etkiler bırakabildiğini, bunun da sendikal faaliyetlerin sağlıklı işlemesini olumsuz yönde etkilediğini gözlemekteyiz.
Bu noktada, hukuki ve etik açıdan, zorlamanın sınırlarının belirlenmesi ve psikolojik taciz kapsamına giren davranışların tespiti önem arz etmektedir.
Mevcut uygulamalar ve hukuki düzenlemeler çerçevesinde, zorlamanın sınırlarının aşılması durumunda, bu davranışların psikolojik taciz olarak kabul edilmesi ve buna göre önlemler alınması gerektiği kanaatini taşıyoruz.
Dolayısıyla, kamu çalışanlarının sendikacılık faaliyetleri ile ilgili zorlamaların, yalnızca yönetsel değil, aynı zamanda psikolojik açıdan da değerlendirilmesi gerektiği kanaatini taşıyoruz.
Kamu çalışanları, devlet hizmeti veren çeşitli kurumlarda görev yapan ve toplumun temel ihtiyaçlarını karşılayan önemli bir çalışan kesimini oluşturmaktadır. Bu çalışanlar, çalışma koşulları, ücretler ve hakları konusunda çeşitli zorluklarla karşılaşmakta ve dünya görüşlerine göre kendilerine yakın gördükleri sendikalara katılımla organize olmaktadırlar.
Kamu çalışanlarının sendikal hakları mevzuatla belirlenmiş olmakla birlikte, bu hakların kullanımı ve sendikal faaliyetlerin organize edilmesi günümüzde de çok sık karşılaştığımız gibi çeşitli engellerle karşılaşabilmektedir.
Sendikaların temel görevi, üyelerinin çalışma koşullarını iyileştirmek, haklarını savunmak ve temsil etmek iken, kamu çalışanlarının bu haklarını kullanma süreçleri bazen çeşitli baskı ve zorlamalarla gölgelenebilmektedir.
Özellikle, sendika faaliyetlerinin yürütüldüğü ortamlarda, hakem heyetlerinin kararları ve zorlayıcı uygulamalar, psikolojik baskı unsurları barındırabilmektedir.
Zorlamanın psikolojik etkileri, çalışanların motivasyonunu ve mental sağlığını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Tabii ki zorlamanın, hukuki açıdan da sınırları mevcuttur ve aşılması durumunda yasal yaptırımları söz konusu olmalıdır.
Pratikte bazı uygulamalar, çalışanlar üzerinde psikolojik taciz boyutunda baskılar oluşturarak, sendikal özgürlüklerin ve çalışan haklarının ihlal edilmesine neden olabilmektedir.
Sendikalı kamu çalışanlarının fikirleri, hayat tarzları, dünya görüşleri nedeniyle karşılaştıkları ayrımcılıklar ve uygulanan zorlamalar, çoğu kez gözlemlediğimiz gibi psikolojik tacize dönüşebilmektedir.
Çalışanlar, bu tür durumlarda kendilerini güçsüz hissetmekte ve çalışma ortamında psikolojik rahatsızlıklar yaşayabilmektedirler. Bu süreç, çalışanların iş verimliliği ve psikolojik sağlığı üzerinde önemli olumsuz etkiler yaratmakta, sendikal hareketlerin etkinliğini de azaltabilmektedir. Dolayısıyla, kamu çalışanlarının sendikal haklarının korunması ve zorlamalara karşı önlemlerin alınması, hem çalışanların sağlıklı bir çalışma ortamında bulunmasını sağlar hem de sendikal özgürlüklerin teminat altına alınmasına katkıda bulunur.
Sendikal faaliyetlerin sınırlanması veya engellenmesi, herhangi bir baskı veya zorlamayla çalışanların iradelerinin zayıflatılması durumları, (Özellikle grev haklarının olmaması) bu hakların etkin kullanımını engellemektedir.
Hakların korunmasında veto edilen noktalar ve uygulanan zorlayıcı davranışlar, çalışanların psikolojik sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratmakta ve mesleki memnuniyetsizliği artırmaktadır. Bu hakların güvence altına alınması, yasal mevzuatın ötesine geçmekte, çalışanların moral ve motivasyonunu korumak açısından da büyük önem taşımaktadır.
Kamu çalışanlarının haklarına saygı gösterilmediği ortamlar, psikolojik tacize ve mesleki tatminsizliğe zemin hazırlamakta, bu durum hem bireylerin hem de kurumların performansını olumsuz yönde etkilemektedir.
Ayrıca üzülerek belirtmek gerekir ki “İnsanı yaşat ki, Devlet yaşasın…” diyen kadim bir toplumun ruhuna da uymamaktadır.
Kamu çalışanlarının haklarının önemi, yalnızca yasal bir sorumluluk değil, aynı zamanda çalışma ortamının sağlıklı ve adil bir biçimde sürdürülebilmesi adına temel bir gerekliliktir. Bu hakların korunması ve çalışanların haklarını kullanma özgürlüğünün sağlanması, kamu sektöründe daha saydam ve demokratik bir çalışma kültürünün inşası için vazgeçilmez bir unsurdur.
Sendikaların etkinliği, üyelerin haklarının kullanılmasında vicdan ve moral desteği sunmasıyla artar. Ancak, kimi durumlarda sendikalar ve temsilcileri, sendikal faaliyetler sırasında psikolojik baskı ve zorlamalarla karşılaşabilmektedir. Özellikle Hakem Heyeti kararları veya zorlamalar, çalışanların psikolojik sağlığını olumsuz yönde etkileyerek taciz boyutuna varabilecek uygulamalara zemin hazırlamaktadır. Bu nedenle, sendikaların işlevi sadece hakları savunmakla sınırlı kalmayıp, aynı zamanda bu tip zorlamalara karşı koruyucu ve dengeleyici bir rol üstlenmelidir.
Yasal düzenlemeler ve uluslararası normlar, sendikaların daha adil ve etik bir şekilde hareket etmesini destekleyerek, psikolojik taciz ve zorlamalara karşı önleyici mekanizmaların geliştirilmesine olanak tanıyacaktır.
Sendikalar, hem üyelerinin haklarını tam anlamıyla koruyup güçlendirmek hem de zorlamayı engelleyen etik ve hukuki sınırların çizilmesinde kritik roller üstlenmelidir.
Sendikaların toplumsal demokrasi ve çalışma barışını tesis etmedeki katkısı, özellikle psikolojik taciz gibi psikososyal sorunların azaltılmasında temel unsurlardan biri olmalıdır.
Çalışma yaşamındaki adaletsizliklere karşı dayanışma ve savunma mekanizması, çalışanların daha da güçlenmesini sağlar. Kamu çalışanları açısından sendikalar, yalnızca ekonomik talepler değil, aynı zamanda özgürlükleri ve çalışma ortamındaki psikososyal faktörlerle ilgili sorunlara da müdahil olabilen kuruluşlar olmalıdırlar.
Mobbing ile Mücadele Derneği olarak grev hakkı bulunmayan, son sözü hakem heyetinin söylediği bu çalışma ortamının psikolojik etkileri olduğu ve kamu çalışanları üzerindeki moral ve motivasyonu olumsuz yönde etkilediğini, çalışma ortamında huzursuzluk ve güvensizlik yarattığı kanaatimizi dile getiriyoruz.
Devletin baskısı altında bulunan kurulların çalışma ilişkilerinde ortaya çıkan uyuşmazlıkları, olması gerektiği gibi adil şekilde çözmeleri mümkün görünmemektedir.
Kabul etmek gerekir ki; Kamu gücünü elinde tutan kurulların kamu gücü lehine karar vermesi hayatın olağan akışına uygun bir durumdur. Organik anlamda tarafsızlık ve bağımsızlığın sağlanması için kurulların oluşumunda üye sayısında kamu gücü ile kamu görevlileri arasında denge kurulması kaçınılmaz bir ihtiyaç olarak ortadadır. Bu dengenin kurulması adına yürütme organı temsilcileri ile kamu görevlisi sendikaları temsilcileri sayılarının eşit olmasının yararlı olacağı değerlendirilmektedir.
Tüm kamu çalışanlarını, onları temsil eden sendikaları: kısır çekişmeleri ve küçük hesapları bir tarafa bırakarak hedefe odaklanmalarını, fikir ayrılığı gözetmeksizin ortak akılla; birlik, beraberlik ve dayanışma içerisinde, birlikte hareket etmeye davet ediyoruz.
