Kamu kurumlarında en çok dile getirilen sorunlardan biri, ehliyet ve liyakat eksikliğidir. Kurumların hiyerarşik düzeni, adalet duygusu ve güven temeli üzerine kurulu olmalıdır. Ancak liyakat ilkesinden uzaklaşan her yönetim anlayışı, sadece kurumsal işleyişi değil, çalışanların ruh sağlığını da derinden sarsar…
Kendisinden çok daha bilgili, deneyimli, tecrübeli astlarla çalışmak zorunda kalan liyakatsiz yönetici, “her an koltuğumu kaybedebilirim” korkusuyla -bu açığını kapatmak için- astına yükleniyor. Mobbing uyguluyor. Liyakatsizliğini bu yolla gözden kaçırmaya çalışıyor…
Liyakat eksikliğinin yarattığı en önemli yan etki, mobbing olgusudur. İşe alınma, terfi ve görev dağılımlarında kayırmacılık olduğunda; emeğiyle öne çıkmak isteyen çalışanlar, sistem dışına itiliyor, dışlanıyor. Bu dışlanma, yıldırma politikalarıyla birleşince mobbing vakaları kaçınılmaz hale geliyor.
Türkiye’de basına yansıyan pek çok acı olayda, bu tablonun yansımalarını görüyoruz.
Güncel bir olay Gölcük Belediyesinde yaşanıyor. Bir belediye başkan yardımcısı. Zabıta müdürüyle bir olup, daha önce Büyükşehir Belediyesinde yöneticilik yapmış, bilgili, deneyimli tecrübe sahibi, kültür ve sosyal işler müdürü bayana uzun süre mobbing yaparak, bayan müdüre yükleniyorlar ve kalp krizi geçirmesine sebep oluyorlar.
Geçtiğimiz yıllarda bir kamu kurumunda maruz kaldığı sistematik mobbing nedeniyle intihar eden şube müdürü toplumda derin yaralar açtı.
Üniformalı mesleklerde yaşanan intihar vakaları, özellikle emniyet ve sağlık çalışanları arasında, son yıllarda dramatik şekilde arttı.
Kamu kurumlarında liyakat eksikliği ve güç suistimaliyle bağlantılı mobbingin, ne denli dramatik sonuçlara yol açabildiğini çarpıcı biçimde gözler önüne seriyor:
Antalya’da Muratpaşa Belediyesi zabıta memuru E.V. mobbing uyguladığı gerekçesiyle tartıştığı meslektaşı İ.K.’ı 7 yerinden bıçaklayarak öldürdü. Olayın temelinde, uzun süredir devam eden işyerindeki gerilim ve mobbing iddiaları gösterildi. Sanığın “akli dengesinin yerinde” olduğu sağlık raporuyla tespit edildi; mahkeme halen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talebiyle sürüyor.
Bu olay, fiziksel şiddetin sakin gözüken psikolojik baskının uç noktası hâline gelme potansiyelini göstermektedir.
Kars’ta TÜİK Bölge Müdürlüğü’nde çalışan sosyolog V.E. kurumun içine baskı ve ayrımcılık iddiaları üzerine, çalışanlara yönelik silahlı saldırıda bulunup 6 kişiyi öldürdükten sonra intihar etti. Olayın arka planında; söz konusu kişinin özellikle etnik kimliği nedeniyle sistematik baskı gördüğü ve kurum yönetiminden ötekileştirildiği iddiaları yer aldı.
Bu vaka, bireysel psikolojik sınırların aşılmasıyla bileşen olarak kurumsal adaletsizlik ve dışlanmanın ne denli zehirleyici olabileceğini gösteriyor.
MİT’in telefon dinleme servisi bölümünde yıllarca görev yapan M.Y., kurum içindeki uygulamalara itiraz ettiği için görev değişikliği, lojmandan çıkarılma ve izolasyon iddiaları ile karşılaştı. M.Y., bir mektupla bu baskıları Cumhurbaşkanı’na iletti; sonunda psikolojik durumu bozuldu ve bir hastanenin üst katından atlayarak yaşamına son verdi. “İntihar” olarak kayda geçen olayın üstünde örtbas çabaları da tartışma konusu oldu.
Bu vaka; kamu kurumlarında “sessiz kalma” kültürünün nasıl ölümcül sonuçlar doğurabileceğini çarpıcı şekilde gösteriyor.
Muğla Datça Devlet Hastanesi’nde, sık sık görev yeri değiştirilen, mobbinge maruz kaldığı iddiası olan bir hemşire T.A. boynuna enjektör saplamak suretiyle intihar girişiminde bulundu. Habere göre, olay “iş kazası” olarak kaydedilmeye çalışıldı. Ayrıca, başka sağlık çalışanlarının da aynı müdür yardımcısından baskı gördüğü iddiaları gündeme geldi.
Sağlık kurumlarında yöneticilerin keyfi kararları, iş ortamındaki güvensizliği derinleştiriyor.
Çanakkale’de bir sağlık çalışanının hastane merdiven boşluğunda ölü bulunması olayı da; “yoğun çalışma koşulları”, “yönetici baskısı” ve “şiddet/mobbing” üçlüsünü vurgulayan haberler arasında yer alıyor.
Yukarıda sayılan örnekler, sadece tek bir kurumda yaşanan bireysel sorunlar değil; devlet kurumlarının sistemik zaaflarını ve liyakat eksikliğinin yarattığı boşlukları gösteriyor.
Bir kurumun iç hiyerarşisi güç odaklarının denetimsizliğiyle birleştiğinde, “sessizlik kültürü” ve “koruma duvarları” oluşuyor. Bu yapı, mağduru yalnızlaştırıyor ve olası şikayetleri bastırıyor.
Cinayet ya da intihar düzeyine ulaşan sonuçlar, sıradan “iş huzursuzluğu” açıklamasıyla örtbas edilemez. Her vaka, kurum içi işleyişin, yönetim kültürünün ve psikososyal destek mekanizmalarının bir sınavıdır.
Özellikle üniformalı mesleklerde (örneğin zabıta, askerlik, güvenlik) hiyerarşi daha keskin olduğundan, baskı ve izolasyon etkisi daha şiddetli olabiliyor. TSK’da intihar vakaları sıklıkla gündeme geliyor; bazı veriler, asker intiharlarının şehit sayısından daha yüksek olabildiğini vurguluyor.
Çözüm: Adalet, Şeffaflık ve İnsan Onuruna Saygı
Bu tabloyu değiştirmek mümkün. Bunun için üç temel adım atılmalıdır:
Liyakat ve Ehliyet Temelli Atama Sistemi
Kamuya giriş ve terfi mekanizmaları siyasi kayırmacılıktan uzak, objektif ölçütlere bağlanmalıdır.
Kayırmacılık ve torpilin önüne geçecek bağımsız denetim mekanizmaları kurulmalıdır.
Kurumsal Anti-Mobbing Politikaları
Kamu kurumlarında “Sıfır Tolerans” anlayışıyla mobbing ile mücadele birimleri oluşturulmalıdır.
Çalışanların şikâyetlerini çekinmeden dile getirebileceği, güvenli ve bağımsız başvuru mekanizmaları hayata geçirilmelidir.
Psikososyal Destek ve Önleyici Tedbirler
Kamu çalışanlarına düzenli psikolojik destek sunulmalı, işyerlerinde farkındalık eğitimleri verilmelidir.
Üniversitelerle işbirliği içinde, mobbing ve iş etiği dersleri kamu yöneticileri için zorunlu hale getirilmelidir.
Sessizliği Kırmanın Vakti
Sessizliği kırma zamanı geldi. Çünkü mobbing, sessizlikten besleniyor.
Kamu Yönetiminde Liyakat Erozyonu ve Sessiz Çığlıklar
Kamu kurumlarının en temel ihtiyacı ehliyet ve liyakat ilkesidir. Ne var ki liyakatten uzak atamalar ve keyfi yönetim anlayışı, kurumların işleyişini bozmakla kalmıyor; insan hayatına mal olan derin yaralar açıyor.
Mobbing ve Ruhsal Çöküş
Son yıllarda artan mobbing vakaları, sadece iş huzurunu değil, toplumun ruh sağlığını da tehdit eder hale geldi. Basına yansıyan pek çok olay bunu net biçimde gösteriyor.
Bu elbette buz dağının görünen yüzü…
Bir çocuk hekimi, mesleki baskılar ve yalnız bırakılma duygusuyla intiharı seçti; mektubunda meslektaşlarına “ola ki ölmezsem, meslektaşlarım beni yaşatmaya çalışmasınlar” diye seslendi.
Gaziantep’te sözleşmeli bir öğretmen, öğrencilerinin gözü önünde küçük düşürüldü; “çocuklarım yapamadım” sözleriyle başlayan ardında acı bir mesaj bıraktı.
Bursa’da bir hekim, ağır çalışma koşulları ve baskıların gölgesinde yaşamına son verdi.
Bu örnekler, sadece bireysel trajediler değil; kurumsal adaletsizlik, güvencesizlik ve liyakatsiz yönetimin yarattığı yapısal sorunların dışavurumudur.
Türkiye Psikiyatri Derneği verilerine göre, sağlık ve eğitim çalışanları arasında intihar girişimleri ve antidepresan kullanımı dikkat çekici ölçüde artış gösteriyor. Bu tablo, işyerindeki baskının ve mobbingin bir halk sağlığı sorununa dönüştüğünü kanıtlıyor.
Bu acı kayıplar, “bireyin dayanıklılığının sınavı” değil; sistemin zaafının sonucudur. Önleyici ve yapısal çözümler hayata geçirilmeden, sessiz çığlıklar duyulmayacaktır.
Kamuya giriş ve yükselme süreçleri şeffaf, objektif ve adaletli olmalıdır. Torpil ve kayırmacılığın önüne geçecek bağımsız mekanizmalar kurulmalıdır.
Her kamu kurumunda, çalışanların güvenle başvurabileceği bağımsız mobbing ile mücadele birimleri oluşturulmalıdır. Şikâyet mekanizmaları etkili ve koruyucu olmalıdır.
Çalışanlara düzenli psikolojik destek sağlanmalı, üniversitelerle işbirliği içinde “mobbing ve iş etiği” eğitimleri yöneticiler için zorunlu hale getirilmelidir.
Özellikle sözleşmeli öğretmenler ve genç hekimler için iş güvencesi sağlanmalı; mesleğin geleceğini bir yöneticinin iki dudağı arasına sıkıştıran bu anlayışa son verilmelidir.
Her intihar, kaybolan bir can olmanın ötesinde; toplum olarak kaybettiğimiz bir değerdir. Kamu kurumları, çalışanların üzerine baskı kurarak yükselmemeli; çalışanlarla birlikte yükselmelidir.
Unutmayalım: Mobbing sessizlikten beslenir. Sessizliği kırmak, liyakat ve insan onuruna dayalı bir yönetimi inşa etmek hepimizin sorumluluğudur.
Ruhsal sıkıntı yaşayan her birey için destek mümkündür. Türkiye’de 112 Acil, Sağlık Bakanlığı hatları ve psikolojik danışma merkezleri yardıma açıktır.
İnsan onuru, kamu yönetiminin temelidir.
Sessizlik mobbingin dilidir; konuş ki değişsin.
Bugün işyerinde maruz kalınan mobbing nedeniyle kaybolan her hayat, aslında toplum olarak kaybettiğimiz bir değer demektir.
Eğer kamu kurumlarında hak, hukuk, adalet, hakkaniyet, liyakat ve insan onuruna saygıyı yeniden inşa edebilirsek; cinayetler, intiharlar ve ilaçla ayakta kalmaya çalışan mutsuz çalışanlar yerine, üreten, mutlu ve adalet duygusu güçlü bir toplum inşa edebiliriz.
