Mobbing, işyerinde sadece psikolojik bir baskı değil; aynı zamanda kul hakkı ihlâlidir. Anayasamızın din ve vicdan hürriyetini güvence altına alan ilkesi, İslâm’ın adalet ve hakkaniyet öğretileriyle birleştiğinde tek bir gerçek ortaya çıkar: Müslümanlık sadece camide değil, her yerde işyerinde de belli olur. Hak yiyen sadece secdede değil, her yerde mazlumun kalbinde de ölçülür.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 24. maddesi açıkça şöyle der ki:
“Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Kimse, ibadete, dinî ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz… Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa din kurallarına dayandırma veya siyasî ya da kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla dinî veya din duygularını yahut kutsal şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”
Bu hüküm bize iki temel mesaj verir:
- İnanç ve vicdan özgürlüğü mutlak güvencelerden biridir
-Din, kişisel veya kurumsal çıkar uğruna istismar edilemez.
Tam da bu noktada şunu sormamız gerekir: Mobbing yapan, kul hakkı yiyen, baskı uygulayan bir kişi; dinin istismarına da ortak olmuyor mu?
Mobbing ile Mücadele Derneği’ne yıllar içinde çok farklı meslek gruplarından şikâyetler ulaştı. Bunların arasında Diyanet İşleri Başkanlığı’nda görev yapan vaiz, müftü ve imamlar ile ilahiyat fakültesi öğretim üyelerinden gelen mobbing şikâyetleri de hayli dikkat çekici bir yer tutuyor.
Bu tablo beni derin bir biçimde düşündürdü. Sağduyusuna ve ilmine güvendiğim bir ilahiyatçı profesör dostumla bu konuda uzun bir fikir alışverişinde bulunduk. O da benim Mobbing ile Mücadele Derneği Genel Başkanı olduğumu bildiği için, İslâmiyetin ışığında mobbing üzerine bir yazı kaleme almamın dikkat çekici olabileceğini söyledi, beni teşvik etti. Ben de tamam hocam yazayım ama dini referanslar konusunda bana destek vermen gerekir dedim. Sağolsun Kabul etti. Yazıdaki İslâmî referanslarda da desteğini esirgemedi.
Girizgah yapmadan önce belirtmeden geçemiyeceğiz. Her insanın olayları algılama, yorumlama ve değerlendirme noktasında farklı referansları, farklı fikirleri, farklı dünya görüşleri olabilir. Kimi insan meselelere bilimsel, kimi felsefi, kimi insani, kimi ise dini perspektiften yaklaşabilir. Bizim bakış açımızın temelinde ise evrensel değerler vardır: insan hakkı vardır. Ahlak, etik, hukuk, adaleti hakkaniyet vardır.
Ama biliyoruz ki ülkemizde , dini referanslarla konuşan, kendini İslam’ın ölçüleriyle tanımlayan agırlıklı bir kesim de var.
Dernek olarak onlara da söyleyecek sözümüz olmalıydı. Ancak söz söyierken hata yapmamak adına da işin ehli bir bilene danışmamız gerekiyordu. Sağolsun bu konuda ilahiyat hocamız, arkadaşımız beklediğimizden de fazla destek oldu.
İşte bu yazı, hem evrensel değerler ışığında hem de İslâm’ın adalet ve kul hakkı öğretilerinden beslenerek kaleme alınmıştır. Kendisine müteşekkiriz.
Müslüman Hak Yemez…
Maalesef toplumumuzda; sanırım sizin de hemfikir olacağınız acı bir manzara var: Bir yandan dillerde “Elhamdülillah Müslüman’ız” sözleri dolaşırken, öte yandan işyerlerinde, belediyelerde, kamu kurumlarında ve özel sektörde çalışanlar mobbingin pençesinde inim inim inliyor, kıvranıyor.
Sözümüz meclisten dışarı bugün memuruna baskı yapan amirler, işçisini sendikalı olduğu için dışlayan patronlar, farklı düşünceye tahammül edemeyip üyesine, çalişanına“susturma kampanyası” yürüten sendikacılar, kurum yöneticileri, aynı günün akşamında sosyal medyada “dindar” paylaşımlar yapabiliyorlar.
Pekiyi soruyoruz: Bu Müslümanlık mıdır? Söylemeye dilimiz varmıyor ama yoksa ikiyüzlülük mü?
İlahiyatçı profesör dostum bu noktada bana şunu anlattı:
Kur’an, adaleti Müslümanlığın özü kılmıştır:
“Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletsizliğe itmesin. Adaletli olun; bu, takvâya daha yakındır.” (Maide 5/8)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyurur:
- “Zulümden sakının! Çünkü zulüm, kıyamet gününde karanlık olacaktır.” (Müslim, Birr 56)
- “Gerçek Müslüman, elinden ve dilinden insanların emin olduğu kimsedir.” (Buhârî, İman 4)
“Hz. Ömer (r.a.), halife iken devlet işini yaparken kullandığı kandil ile şahsi işini yaparken kullandığı kandili ayırırdı. Çünkü birinde devletin yağı, diğerinde kendi yağı yanıyordu.
Bu hassasiyet bize şunu gösteriyor: Müslüman için koltuk, güç değil; adalet imtihanıdır. Bugün işyerinde mobbing yapan bir yönetici ile Hz. Ömer’in adalet anlayışı yan yana geldiğinde aradaki uçurum apaçık görün müyor mu?.”
Biz de bu güne kadar edindiğimiz tecrübelerden görüyoruz.
- Belediyelerde, çalışanlarını siyasi görüşünden dolayı sürgün eden yöneticiler var.
- Kamu kurumlarında, kendi yakınını yükseltmek için diğer çalışanı ezip, yıldırıp kaçıranlar var.
- Özel sektörde, emekçisinin alın terini hiçe sayıp “söylemedi deme işsiz kalırsın” tehdidiyle baskı yapan patronlar var.
Çoğunun ortak paydası şu olabiliyor: Dışarıda “Müslüman” görüntüsü, içeride kul hakkı yiyen zalimlik,
Bir yöneticinin alnının secdeye değmesi, ama çalışanını psikolojik işkenceyle tüketmesi; camide hutbe okuyan imamın cami dışında iş arkadaşlarına zülmetmesi, cumada hutbeyi dinleyip çıkan yöneticinin memurunun hakkını yemesi bağırıp çağırması, sosyal medyada “Din bezirganlığı yapıp ” işyerinde “defol git” diye haykırması…
İşte bu çelişki, en ağır ikiyüzlülük değil midir?
Asıl İmtihan Koltuktadır
Koltuk, Müslüman için bir imtihandır. Hangi makamda ve mevkide olursanız olun seksenbeş milyonun vebalinin olduğu bir koltuk, üzerinde şehitin ve yetimin hakkının olduğu bir koltuk…
Müslüman kimliğini taşıyan bir yönetici, gücüyle ezmez; adaletiyle büyür.
Ama ne yazık ki çoğu zaman bizde, kimi koltuk sahipleri adaleti değil; adam kayırmayı, tehdidi, ayrımcılığı, yok saymayı, mobbingi tercih ediyor.
Unutmayalım: Kul hakkı, Allah’ın affetmeyeceği tek haktır. Yönetici odasında kimse görmesin, şahit olmasın (gören de var şahit olnda) diye yüz yüze yapılan her haksızlık, mahşer gününde sahibini bulacaktır.
Mobbing ile Mücadele Derneği olarak tüm kalbimizle inanarak söylüyoruz:
- Müslümanlık sadece camide değil, her yerde işyerinde de belli olur.
- Hak yiyen, secdede ölçülür, mazlumun kalbinde de.
- Mobbing, kul hakkıdır. Kul hakkı ise affedilmez.
İlahiyatçı profesör dostumun hatırlattığı bir hadisi aktarayım sizlere…
“Peygamberimiz (s.a.v.) buyurur ki: ‘Çalıştırdığınız kimse sizin kardeşinizdir. Ona yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin, gücünün yetmeyeceği işleri yüklemeyin. Eğer ağır bir iş verirseniz, siz de yardım edin.’ (Buhârî, İman 22)”
Profesör hocamızın dediği gibi, “Bu hadis sadece maaş meselesi değil; onur, eşitlik ve insana saygı meselesidir. Bugün işyerlerinde mobbing yapanlar, aslında bu hadisi hiçe sayanlardır.”
“Belediyede kadro dağıtırken adalet yoksa, yaptığın dua semaya ulaşmaz.”
“Maaşı geciktiren patron, mazlumun ahı ile iflas eder.”
“Kamu’da mobbing yapan amir, Allah’a nasıl hesap verecek düşünsün?”
