Arkadaşım Ali Kemal Bozkurt aradı İstanbul’dan. Arkadaş diyorum ama kendisi bana kardeşten ötedir. Hal hatır faslından sonra rüyamda Nihat amcayı gördüm dedi. Başladı rüyasını anlatmaya.
O bir şeyler anlatıyordu ama ben dalmış gitmiştim telefonda. Söylediklerini duyuyor ama anlamıyordum. Canım babam geldi gözümün önüne ve o türkü düştü dilime…
Bir of çeksem karşı ki dağlar yıkılır
Bugün posta günü canım sıkılır…
Rahmetli Babam düştü bugün yüreğime, müsaadeniz olursa onu anlatmak istiyorum sizlere, affınıza sığınarak…
İnsanlar çoğu zaman bir misyon üzre doğarlar; öyle bir yük taşırlar ki, sıradan ömürler bile o yükle anlam kazanır.
Babam Şaban Nihat İşman da benim inancıma göre, işte bu insanlar arasındaydı.
Düşünün: günde 18 saat çalışmak. Hayatını, sevdasını, sanatına ve ailesine adamak. Annem ev hanımı, biz üç erkek kardeşiz; babam her birimize ayrı ayrı özen gösterirdi, ilgi ve şefkatini hiçbir zaman esirgemezdi.

O bizim kahramanımızdı.
Hafta içi sabah yedi buçukta Hava İkmal Merkezi’ne gider, mesai bitene kadar orada çalışırdı; ardından dükkâna geçer, elektrikli ev aletleri, asansör, brülör, beyaz eşya… Her şeyi tamir ederdi. Ben o yıllarda Kayseri Lisesindeydim. Boş zamanlarımda iş elbisesini giyer, babama yardım ederdim. Gece saat 21:00 gibi eve gelirdik; ben ders başına geçerken, babam motosikletine atlar, bağlamasını omuzlarına asar, Kayseri Fuarındaki müzikollere gider, türküler çalar, söylerdi.
Yıllar yılı Kayseri türkülerini, yöre ezgilerini çaldı, söyledi. İçki ve sigaradan uzak dururdu; sanatını, emeğini ve karakterini alçak gönüllülükle yoğurmuştu. Onun bu dünyada yorulmak diye bir kavramı yoktu. Ve ben o azimden öğrendim: vazgeçmemeyi, çalışkanlığı, onurla yürümeyi.
Müzik bizim hayatımızın bir parçasıydı. Babam TRT Ankara Radyosunda stajyer bağlama sanatçısı olarak görev almış, radyo tutkusu hep içinde kalmıştı. Dedem “Çalgıcıya kız vermem” deyince Annemi almak için, radyoya giriş kağıtlarını yırtmış. Kayseri’de Hava İkmal Merkezinde elektrik ve elektronikçi olarak çalışmaya başlamıştı. Radyoda sanatçı olarak çalışamamak içinde ukde olarak kalmıştı… Ben TRT Ankara Radyosu Eğlence Yayınları bölümüne prodüktör olarak girdiğimde, onun yüzündeki gurur ifadesini asla unutamam.
Ama babam sadece bir sanatçı değildi: teknik zekâsı, pratik yeteneğiyle de dikkat çekerdi. Askerlikte radyo tamiriyle uğraşmış, telsiz bölüğünde elektronik devrelerle hasbi hal etmişti. Hava İkmal Bakım Merkezinde L-70 Alman uçaksavar toplarının kontrolörüydü. Küçük elektronik devrelerin bobinleri yandığında, yedek parça beklemek yerine hurdalık malzemelerden topladığı irili ufaklı dişlilerle bir bobin sarma makinesi yaptı…
Bobinin sipirlerini saydı, telleri ölçtü, bobini eliyle sardı. Yerine yerleştirdi. Biraz kaba olmuştu ama topu çalıştırıyordu. Elle sarabiliyorsam makine ile de sarabilirim dedi.
Başardı. O makine Hava Kuvvetleri fuarlarında ilgi gördü. Ama kaderin cilvesi… Nato anlaşmaları, dışa bağımlılıklar, bürokrasi… Anlatmak güç.
Yürek yarası… Önceleri ne güzel yapmışsın diyenler, zaman geçtikçe çekememeye, dedikodu ve şayiaya başlamıştı. Güya hurdalıktan dükkanına malzeme topluyordu… Çocuklarına haram lokma yedirmemek için gece gündüz çalışan, herkes tarafından sevilen, sayılan, hayat dolu o dürüst insan gitmiş, yerine bambaşka bir insan gelmişti.
Hayata küstü, içine kapandı. Maalesef bu ülkede hiçbir başarı cezasız kalmıyordu. Sonrasında erkenden emekli oldu.
Hayatının ilerleyen dönemlerinde, Erciyes Üniversitesi’nde Yöre Halk Müziği uzmanı olarak görev yaptı. Üniversitede Halk müziği koroları kurdu, öğrenciler yetiştirdi.
Gesi Bağları türküsünü araştırıp kayıp kıtalarını buldu. 104 dörtlüğe çıkardı; yöre türkülerini geleneksel ezgi kalıplarıyla ve Kayseri bağlama tarzıyla icra etmeyi sürdürdü.
“İdareli Kullan Karıcığım” ve “Yandım İki Avrat Elinden” adlı kendi bestesi olan türkülerini İstanbul’da bir stüdyoda 45’lik plak haline getirdi.
Toprak sevgisi de vardı. Hobi bahçesinde sebze, meyve yetiştirdi… Komşularının şaşkın bakışları arasında, ustalığının verdiği marifetle, güneş enerjisiyle ampul yaktı, televizyon çalıştırdı. Hiçbir zaman toprakla bağını da koparmadı.
Kıymet verilen, takdir gören bir yöre sanatçısı olarak, Kayseri Büyükşehir Belediyesi tarafından “Kayseri’nin Musiki Duayenleri” ödül gecesinde taltif edildi.
Cumhurbaşkanımız sayın Abdullah Gül’ün Kayseri ziyaretlerinde sahne aldı. Cumhurbaşkanımızın iltifatlarına mazhar oldu; hem devlet erkanı, hem halk onu dinledi…
Ne var ki, gün geçtikçe sağlık penceresi kapandı. Kulakları ağır işitir oldu. Şeker hastalığı, kalp yetmezliği, zayıf kan dolaşımı, ayak şişmeleri… Zaman zaman zihin bulanıklığı tuttu, nefes alması zorlaştı.
Ama o anda dahi “Nasılsın” diye sorulduğunda? “Bu günüme bin şükür.” dedi hep.
Şikayet etmedi; dert değil dua damlardı gözlerinden…
27 Ocak 2023 Cuma günü “hayat mücadelesi” sona erdi; hakka yürüdü…
Ama o miras hâlâ bizimle.
Yıllarda yollar gibi döner dolaşır gider
Hayal olur geçtikçe o güzel dost çehreler
Dönme bakma ardına ne gelen soran kalır
Ardında bir hoş seda bırakmadıysan eğer…
Bu sözler, bir vedanın değil, bir meşale devrinin dizeleri gibi.
Canım babam… O bizim onurumuz, gururumuzdu.
Bu gururu ve onuru can bedende var oldukça yaşatacağız.
Gün gelip hak baki olduğunda görüşmek üzere…
Babam… Benim Canım Babam…
