Mesleğini layıkıyla yapan tüm eli öpülesi öğretmenlerimizin Öğretmenler gününü kutluyor, en içten sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.
Her 24 Kasım’da benzer bir tabloyla karşılaşıyoruz:
Resmî törenler, sosyal medya kampanyaları, kurum içi kutlama mailleri, çiçekler, plaketler… Herkes öğretmenlerin “ne kadar kıymetli” olduğundan söz ediyor.
Peki sonra ne oluyor?
Ertesi gün aynı kurumlarda, aynı kişiler, aynı öğretmenlere karşı sistematik dışlamaya, psikolojik baskıya, keyfi görevlendirmelere, itibarsızlaştırma pratiklerine devam ediyor. İşte tam da bu nedenle 24 Kasım, öğretmenler açısından duygusal bir takdir gününden çok, kurumsal ikiyüzlülüğün görünür olduğu bir vitrine dönüşme riski taşıyor.
Ben Mobbing ile Mücadele Derneği Başkanı olarak, yılın 365 günü sahadan veri, başvuru ve vaka dinliyorum. Öğretmenler Gününde artan “duygu yüklü” söylemler, maalesef bize gelen başvurularla çoğu zaman örtüşmüyor. Bir tarafta tören kürsülerinde “geleceği inşa eden kutsal meslek” söylemi, diğer tarafta odasında yalnız bırakılmış, idare tarafından sistematik baskıya maruz kalan, mesleki itibarı zedelenen öğretmenler…
Mobbing: Duygusal Sorun Değil, Kurumsal Risk
Mobbing, yani sistematik psikolojik yıldırma; duygusal kırgınlık meselesi değil, kurumsal risk başlığıdır.
Eğitim kurumlarında mobbing çoğu zaman şu başlıklarla karşımıza çıkıyor:
Sürekli ve kasıtlı dışlama, yok sayma
Keyfi nöbet, ders, görev dağılımları
Öğretmenin uzmanlık alanı hiçe sayılarak yapılan cezalandırıcı görevlendirmeler
Öğrenci ve veli nezdinde öğretmenin itibarını zedeleyen söylemler
Performans bahanesiyle sürdürülen, belirsiz kriterli, ölçüsüz baskı
Tüm bunlar, “kişisel anlaşmazlık” değil, kurumsal iklim problemidir. Kurumun yönetim tarzı, karar alma süreçleri, liyakat anlayışı, şeffaflık düzeyi ve denetim mekanizmalarıyla doğrudan bağlantılıdır.
Kurumsal olarak ifade edecek olursak:
Mobbing, eğitim kurumlarında psikolojik güvenlik ikliminin çökmesi, örgütsel adalet algısının zarar görmesi ve insan onuruna yaraşır çalışma koşullarının ihlali anlamına gelir. Bunun çıktısı yalnızca öğretmenin tükenmişliği değildir; öğrenci başarısı, kurumun itibarı ve sistemin sürdürülebilirliği orta-uzun vadede ciddi hasar görür.
24 Kasım Mesajları: PR mı, Politika mı?
Her yıl 24 Kasım’da benzer içerikli mesajlar dolaşıma giriyor:
“Öğretmenlerimizin haklarını sonuna kadar savunacağız.”
“Öğretmenler bizim için vazgeçilmezdir.”
“Eğitimin gerçek kahramanları sizlersiniz.”
Bu cümleler kulağa hoş geliyor. Kurumsal iletişim açısından da “risk taşımayan, herkesi memnun eden” klasik ifadelerdir. Ancak kritik soru şu:
Bu söylemlerin arkasında yazılı politika dokümanı var mı?
Mobbing şikâyetlerine dair net bir prosedür, süre, bağımsız değerlendirme mekanizması, yaptırım matrisi mevcut mu?
Öğretmen, maruz kaldığı baskıyı rapor ettiğinde kariyerinin riske girmeyeceğinden emin mi?
Eğer cevap “hayır” ise, 24 Kasım mesajları kurumsal gerçeklikten kopuk, vitrine dönük bir “PR çıktısı” olmaktan öteye geçmiyor. Kurumsal dünyada bunun adı, “itibar yönetimi” ile “risk yönetimi”nin birbirinden kopuk yürütülmesidir.
Öğretmenin Yalnızlığı: Kurumsal Tasarım Hatası
Derneğimize gelen başvurularda en sık duyduğumuz cümlelerden biri şu:
“Yalnız hissediyorum, kimseye güvenemiyorum.”
Milli Eğitim Bakanımızı pozitif bir bakış açısı ve iyiniyetle uyarıyoruz… Bu cümle, bireysel bir duygu değil, kurumsal tasarım hatasının işaretidir. Çünkü sağlıklı tasarlanmış bir eğitim kurumunda:
Öğretmenin başvuru yapabileceği bağımsız, güvenilir mekanizmalar olur,
Şikâyetler kişilere değil, sürece bağlı değerlendirilir,
Mobbing iddiaları “kişisel kapris” değil, “iş sağlığı ve güvenliği” dosyası olarak ele alınır,
İdarecilerin mobbing konusunda sorumluluğu net, hesap verebilirliği ölçülebilir olur.
Bunların hiçbiri lüks değil; çağdaş kurum olmanın asgari gereklilikleridir.
“Sıfır Tolerans” Gerçekten Sıfır mı?
Kurumsal metinlerde çok sevilen bir ifade vardır: “Mobbinge sıfır tolerans.”
Metinde güzel durur. Peki gerçek hayatta ne anlama geliyor?
Eğer bir kurumda:
Mobbing iddiasında bulunan öğretmen, kısa süre sonra daha da yalnızlaşıyor,
Şikâyet ettiği kişilerle aynı hiyerarşi içinde, korumasız bırakılıyor,
Süreçler şeffaf yürütülmüyor, sonucu raporlanmıyor,
“Aman büyütmeyelim, aramızda halledelim” yaklaşımı hâkimse,
orada “sıfır tolerans” yalnızca duvarda asılı bir afiştir; sistem pratiğe geçtiğinde tolerans düzeyi gayet yüksektir.
Öğretmenler Günü’nü Gerçek Anlama Kavuşturmak
Mobbing ile Mücadele Derneği Başkanı olarak benim öğretmenlerimize hitabım, klasik kutlama mesajının ötesine geçmek zorunda. Çünkü sahadaki veri bize şunu gösteriyor:
Eğer kurumsal yapılar değişmezse, 24 Kasım’daki övgü dolu cümleler, 25 Kasım’da yerini sessiz şiddete bırakabiliyor.
Bu nedenle diyorum ki:
Öğretmenler Günü’nü, sadece çiçek ve plaket günü olmaktan çıkarıp, hesap verme ve politika yenileme günü haline getirmeliyiz.
Her okul ve kurum, 24 Kasım haftasında mobbing ve psikolojik tacizle mücadele politikasını gözden geçirmeli,
Öğretmenlerle açık oturum yaparak risk alanlarını tespit etmeli,
Somut taahhütler içeren bir “kurumsal eylem planı” yayımlamalı,
Bu planın uygulanma durumunu da bir sonraki yıl kamuoyuyla paylaşmalıdır.
İşte o zaman 24 Kasım, sadece duygusal bir takdir günü değil, yapısal dönüşümün miladı olabilir.
Kutlamak Yetmez, Korumak Zorundayız
Elbette öğretmenlerimizin emeklerini takdir etmek, onlara minnet duymak değerlidir. Fakat kurumsal perspektiften bakınca, asıl sorumluluk “kutlamak” değil, “korumak”tır.
Öğretmen; insan onuruna yaraşır, adil, şeffaf, öngörülebilir bir çalışma ortamına sahip değilse, en güçlü 24 Kasım mesajı bile, yaşanan gerçekliği perdelemekten öteye geçmez.
Gerçek saygı, kriz anında belli olur; mobbing iddiası geldiğinde yönetimin ne yaptığına bakarak kurumun öğretmene bakışını net biçimde okuyabiliriz.
Bu 24 Kasım’da, klişe cümleleri bir kenara bırakıp şu soruyu kurumsal düzeyde masaya koymak gerekiyor:
“Biz, öğretmenlerimizi sadece bir gün mü alkışlıyoruz, yoksa yılın 365 günü gerçekten koruyor muyuz?”
Cevap metinlerde değil, sahadaki pratiklerde gizli. İşte o pratikleri değiştirebildiğimiz ölçüde, Öğretmenler Günü gerçek anlamına kavuşacaktır.
