Mobbing ile Mücadele Derneği olarak 15 yıldır mağdurlara psikolojik ve hukuki destek veriyor, eğitimlerle Mobbing farkındalığını geliştirmek, hak arama yollarını göstererek mağdurlara mentorlük yapmak, mobbing uzmanlığının bir meslek olarak Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından standartlarını oluşturmak, müstakil bir mobbing ile mücadele kanununun çıkarılmasını sağlamak için yıllardır azim, inanç ve kararlılıkla çalışıyoruz.
Türkiye’de iş hayatının en önemli sorunlarından biri olan mobbing (psikolojik taciz), uzun yıllar boyunca görünmez bir yara olarak (Biz buna İşyeri Kanseri diyoruz) hem bireyleri. hem de kurumları derinden etkiliyor. Bu nedenle 6 Mart tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığının 2025/3 sayılı Genelgesi, ülkemizde psikolojik tacizle mücadele açısından tarihi bir adım niteliği taşıyor.
İlgili Genelge uyarınca; işverenlerin, yönetici ve tüm çalışanların mobbing anlamına gelecek her türlü eylem ve davranıştan kaçınması ve bu amaçla iş yerlerinde önleyici ve koruyucu politikaların geliştirilmesi gerekmektedir.
Bununla birlikte iş yerlerinde psikolojik tacize ilişkin farkındalığın artırılması amacıyla eğitim ve bilgilendirme faaliyetleri yürütülmesi ve bu türden iddiaların etkin ve ivedi araştırılmasında ve soruşturulmasında kişilerin özel hayatının gizliliği ile kurum ve kuruluşların itibar ve saygınlıklarına zarar verilmemesi için ise azami özenin gösterilmesi belirtilmektedir.
Genelge ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı “Psikolojik Tacizle Mücadele Kurulu” yeniden oluşturulması, çalışma barışının geliştirilmesi, mağduriyetlerin önlenmesi ve sağlıklı, pozitif işyeri iklimi oluşturulması için umut verici önemli bir gelişmedir.
Ancak, bu tür düzenlemelerin başarısı yalnızca kâğıt üzerinde kalmayıp hayata ne ölçüde geçirilebildiği ile ölçülecektir.
Siz de bilirsiniz ki; ölçemezsen yönetemezsin…
2025/3 sayılı Genelge, psikolojik tacizle mücadelede Türkiye için tarihi bir fırsattır…
Ancak bu fırsatın başarıya dönüşmesi için yalnızca kurulların kurulması değil; aynı zamanda bu kurulların şeffaf, katılımcı, uzmanlık temelli ve bağımsız bir anlayışla çalışması ile başarıya ulaşılacaktır. Bu kurulun yapacağı çalışmalar sonucu, yürekten inanıyoruz ki; “Müstakil bir Mobbing ile Mücadele Kanunu Taslağı” ile de taçlandırılmasına vesile olması, ülkemizin menfaatine olacaktır…
Tam da bu nedenle Derneğimiz; bugüne kadar yürüttüğü çalışmalar, ulusal ve uluslararası işbirlikleri, akademik katkılar ve sahadaki destek hizmetleriyle, mobbing konusunda Türkiye’de öncü kuruluşlardan biri olmuştur. Edindiğimiz bilgi birikimi ve tecrübeyi, ülkemize ve insanımıza olan bağlılık ve sorumluluk anlayışıyla, kurulun çalışmalarına aktararak hem kamu politikalarının güçlenmesine hem de uygulamada etkin sonuçlar alınmasına katkı sunmayı hedefliyoruz.
Sivil toplum kuruluşları olarak biz ve bizim gibi bu alanda çalışanlara düşen görev, bu sürecin takipçisi olmak, eksikleri dile getirmek ve çözüm önerileri sunmaktır. Çünkü işyerlerinde mobbingin ortadan kalkması, yalnızca bireylerin ruh sağlığı açısından değil, aynı zamanda ülkemizin üretim gücü ve toplumsal barışı açısından da kritik bir öneme sahiptir.
İşte bu noktada; uzun yıllar bu alanda faaliyet gösteren bir STK olarak, Genelgenin Güçlü Yanları, Zayıf yanları, Fırsatlar ve Tehditlerini ortaya koyacak bir SWOT analizi yapmanın toplumsal sorumluluğumuz olduğu kanaatini taşıyoruz.
Bu analiz bize genelgenin potansiyelini ve risklerini daha net gösterecektir.
Güçlü Yönler açısından değerlendirdiğimizde; Cumhurbaşkanlığı genelgesi ile konunun devletin en üst makamı tarafından sahiplenildiğini görüyoruz. Bu umut verici bir gelişme. Kurumsal düzeyde “Psikolojik Tacizle Mücadele Kurulu”nun zorunlu hale gelmesi, bizce işyerlerinde farkındalık yaratacak yasal çerçevenin güçlendirilmesi anlamına geliyor. Eğer olursa yakın bir gelecekte Mobbing mağdurlarının başvuru ve destek mekanizmalarının kurumsallaşma ihtimali açısından önünü açacaktır.
Zayıf Yönler açısından değerlendirdiğimizde; genelgenin uygulama detaylarının henüz netleşmemiş olması, kurullarda uzmanlık eksikliği riski (psikoloji, hukuk, sosyoloji boyutları), bazı kurumlarda bu kurulların yalnızca “kağıt üzerinde” kalma tehlikesi söz konusu olabilir. Bu süreçte sivil toplum ve bağımsız aktörlerin sürece yeterince dahil edilmemesini de sorunun çözümünde samimi bir yaklaşım olarak görmediğimizi ifade etmek istiyoruz.
Fırsatlar açısından değerlendirdiğimizde; bu genelge ile çalışma barışını güçlendirmek ve işyerlerinde verimliliği artırmak, Türkiye’nin uluslararası arenada işçi hakları ve insan onuru konusunda güçlü bir duruş sergilemesi fırsatı taşıyor. Bu genelge Akademi, sivil toplum ve kamu işbirliği ile yeni araştırmalar ve projelerin hayata geçmesine vesile olacaktır. Mobbingin görünürlüğünün artması ve toplumsal duyarlılığın güçlenmesi için de bir fırsat olacaktır.
Tehditler açısından değerlendirdiğimizde; uygulamada siyasi veya bürokratik baskılarla kurulun bağımsızlığının zedelenmesini önemli bir tehdit olarak görüyoruz. Mobbingin kültürel ve kurumsal alışkanlıklar nedeniyle yeterince rapor edilmemesi, kurullarda görev alacak kişilerin eğitim ve yetkinlik eksikliklerinin olabileceği ihtimaller arasındadır. Genelgenin, etkin takip ve yaptırım mekanizması olmadan sembolik bir adım olarak kalması da en önemli tehditlerden biri olarak karşımızda duruyor.
2025/3 sayılı Genelge, psikolojik tacizle mücadelede Türkiye için tarihi bir fırsat. Ancak bu fırsatın başarıya dönüşmesi için yalnızca kurulların kurulması değil; aynı zamanda bu kurulların şeffaf, katılımcı, uzmanlık temelli ve bağımsız bir anlayışla çalışması gerekiyor.
Tekrar altını çizerek ve üstüne basa basa söyleyelim.
Sivil toplum kuruluşları olarak bizlere düşen görev, bu sürecin takipçisi olmak, eksikleri dile getirmek ve çözüm önerileri sunmaktır. Çünkü işyerlerinde mobbingin ortadan kalkması, yalnızca bireylerin ruh sağlığı açısından değil, aynı zamanda ülkemizin üretim gücü ve toplumsal barışı açısından da kritik öneme sahiptir.
MOBBİNG MİLLİ BİR MESELEDİR…
