Modern dünyanın en tehlikeli sessizliği, şiddetin artık fiziksel değil, psikolojik biçimde yaşanmasıdır.
Bugün çocuklarımızın en büyük korkusu, bir yumruk değil; bir kelime, bir paylaşım, bir dışlanmadır.
Ve o sessiz korkunun yankısı, artık Kayseri’nin okul koridorlarında, sosyal medya gruplarında, hatta evlerin içinde dolaşıyor.
Görünmez bir şiddet dalgası
Akran zorbalığı – ya da küresel adıyla bullying – ne yazık ki bir dönem dizilerde, filmlerde karikatürize edilip geçilmiş bir olgu değil.
Kayseri gibi güçlü toplumsal bağlara sahip, aile yapısı sağlam şehirlerde bile bu görünmez şiddet her geçen gün büyüyor.
Çünkü artık zorbalık yalnızca fiziksel değil; dijital platformlarda, “şaka” kılıfıyla, “mizah” adı altında karşımıza çıkıyor.
Bir öğrenci sosyal medya grubundan dışlanıyor, bir diğeri görünüşüyle alay konusu ediliyor, bir başkası sürekli hedef gösteriliyor.
Ve sonra, “Çocuğum neden içine kapandı, neden artık konuşmuyor?” diye soran ebeveynler kalıyor geriye.
Oysa yanıt çoktan dijital bir ekranda, bir mesaj zincirinde, bir paylaşımda saklı.
Kayseri örneği: Sessizliği yırtmak mümkün
Kayseri, yıllardır eğitime, gençliğe ve sosyal dayanışmaya verdiği önemle biliniyor.
Vali Gökmen Çiçek’in öncülüğünde yürütülen ERVA Projesi, binlerce genci spora, sanata ve bilime yönlendirdi.
Erva'nın içinde bir halka daha olmalı: Akran zorbalığına karşı bilinçlendirme ve koruma modülü.
Zira zorbalığa karşı en etkili mücadele, devletin değil, toplumun ortak refleksiyle olur.
Şimdi bu güçlü sosyal altyapı, yeni bir farkındalık hamlesi için zemin oluşturabilir:
Akran zorbalığına karşı şehir ölçeğinde bilinç seferberliği.
Zorbalıkla mücadele, sadece disiplin yönetmeliğiyle değil, vicdan ve empati eğitimiyle mümkündür.
Çocuklara “farklı olanı dışlama” yerine “birlikte yaşama” kültürü kazandırmak, öğretmenlerin ve ailelerin en büyük sorumluluğu olmalı.
Kayseri’nin manevi mirasında, “komşunun derdini kendi derdi bilmek” anlayışı vardır.
Bu kültürel zemin, bugünün dijital zorbalığına karşı en güçlü panzehirdir.
Eğitim, sadece bilgi değil karakter inşasıdır
Bir öğrencinin akademik başarısı, karakter eğitimiyle desteklenmiyorsa, eğitim eksiktir.
Bugün okullarımızda empati, iletişim, farkındalık gibi kavramlar, sadece panolarda yazıyor.
Oysa sınıfın en sessiz çocuğu, çoğu zaman en derin yarayı taşıyor.
Kayseri’deki rehberlik servisleri sessizce bu dramları dinliyor ama çözüm topyekûn bir bilinç hareketi gerektiriyor.
Ailelere çağrı: Ekrana değil, çocuğun kalbine bakın
Bir anne-baba için en büyük tehlike, çocuğunun dünyasında olup biteni “bilmiyorum” diyerek geçiştirmektir.
Akran zorbalığı, bazen bir fotoğrafın altına bırakılan tek bir yorumla başlar.
Bir gülüş, bir alay, bir dışlama…
Ve sonunda içe kapanan, okula gitmek istemeyen, özgüvenini yitiren bir genç kalır geriye.
Aileler, çocuklarının sosyal medya alışkanlıklarını kontrol ederken, aynı zamanda duygusal radarlarını da açık tutmalı.
Çocuğunuzun “sessizliği”, aslında bir yardım çığlığı olabilir.
Medyanın sorumluluğu
Biz gazeteciler, her gün ülkenin gündemini yazarken bazen en hayati meseleleri ıskalıyoruz.
Oysa geleceğin toplumsal barışını tehdit eden bu konu, manşet olmayı fazlasıyla hak ediyor.
Ulusal medyadan yerel gazetelere kadar herkesin görevi, bu konuyu görünür kılmaktır.
Kayseri’deki okullar, belediyeler, sivil toplum kuruluşları ve medya organları, “Zorbalığa Dur De Kayseri” temalı ortak bir kampanya başlatabilir.
Bunun etkisi, bir basın toplantısından, bir sosyal medya etiketinden çok daha büyük olur.
Çünkü mesele, bir öğrencinin hayatına dokunmak kadar insani ve değerlidir.
Son söz: Vicdanın şehri Kayseri, bu sınavı geçmeli
Akran zorbalığı, sadece bir psikolojik problem değil, toplumsal ahlak sınavıdır.
Bu sınavda geç kalan toplumlar, gelecekte empatisiz ve kırılgan nesillerle yüzleşir.
Kayseri, tarih boyunca Anadolu’nun vicdan sesi olmuştur.
Şimdi o vicdanı yeniden harekete geçirmenin, sessiz çocukların sesi olmanın zamanıdır.
Çünkü bazen bir şehrin büyüklüğü, kurduğu fabrikalarda değil; koruduğu kalplerde ölçülür.
