İlhan İŞMAN
Köşe Yazarı
İlhan İŞMAN
 

Cebimizdeki Görünmez Kahramanlar: Nadir Toprak Elementleri

Ben madenci değilim. Konuyu anlamaya çalışmak ve sizlere dilimin döndüğünce anlatmak amacıyla kalemi elime aldım. Umarım sizlere doğru anlatabilirim. Öncelikle belirtmeliyim teknoloji büyük bir hızla ilerliyor. Bu hıza ayak uydurabilmek, bilimle, fenle, araştırmayla ve de geliştirmeyle oluyor. Ülkelerin gelişmişlik düzeylerini belirleyen kriterler var. Öncelik ekonomik sermaye’de madenleriniz, doğal kaynaklarınız, petrolünüz v.b. İkincici beşeri sermayeniz. Deneyimli, birikimli, kalifiye insan gücünüz. Üçüncüsü sosyal sermaye. O ülke insanlarının birbirlrine olan güveni, kurumlara olan, devlete olan güveni… Bu konuyu okurlarımızın değerlendirmesine bırakıyorum. Gelelim konumuza… Telefonu elinize aldığınızda, ekrana dokunduğunuzda, kulaklıkla müzik açtığınızda… hepsinin arkasında görünmez bir ekip çalışır: “nadir toprak elementleri.”  Adı ürkütücü, kendisi günlük hayatın tam göbeğinde. Nedir bu elementler? Periyodik tablonun arka sıralarında oturan, isimleri dilimizi büken (neodimyum, disprosyum, terbiyum gibi) ama modern teknolojinin kalbinde yer alan bir aile.  “Nadir” denmesi, yerkürede az oldukları için değil; işe yarar, yoğun yataklar hâlinde bulunmalarının ve bunları birbirinden ayırmanın zor olmasından. Bu elementleri en çok mıknatıslarda görüyoruz. Rüzgâr türbinlerinin dev kanatlarını döndüren, elektrikli otomobillerin motorlarını seri ve sessiz yapan, kulaklıklarımızı minik ama güçlü kılan şey, nadir toprak katkılı yüksek performanslı mıknatıslardır.  Görüntüleme cihazlarının parlak ekranlarında, LED’lerin “tam o tonda” ışık vermesinde, hatta bazı tıbbi uygulamalarda da sahneye çıkarlar. Kısacası, 21. yüzyılın sessiz altyapısıdırlar. Peki mesele neden bir köşe yazısına konu olacak kadar kritik?  Çünkü teknoloji bağımlılığı, tedarik riski ve çevresel maliyet aynı dosyada buluşuyor. Bu elementlerin çıkarılması ve arıtılması, benzer kimyasal özellikleri nedeniyle sabır isteyen, çok kademeli süreçler gerektiriyor.  Atık yönetimi, su kullanımı ve kimi yataklarda uranyum-toryum gibi radyoaktif eşlikçiler, işi hem teknik hem de çevresel açıdan hassas kııyor. Diğer yanda, işleme kapasitesi dünyada birkaç ülkede yoğunlaşmış durumda. Yani “topraktan çıkarabilmek” tek başına yetmez; asıl düğüm, rafineri ve ayrıştırma kabiliyetinde. Zincirin zayıf halkası neredeyse, risk orada birikiyor. Bu tablo gözünüzü korkutmasın; çözüm repertuarı da dar değil.  Birincisi, tasarımdan başlayan tasarruf: Mühendisler, bazı uygulamalarda daha az nadir toprak kullanan, hatta yer yer onsuz çalışabilen tasarımlar geliştiriyorlar.  İkincisi, geri dönüşüm: Kullan-at çağından döngüsel ekonomiye geçişte, ömrünü tamamlamış türbinlerden, motorlardan, elektroniklerden bu değerli elementleri geri kazanmak stratejik bir hamle.  Üçüncüsü, çeşitlendirme: Yeni yatakların bulunması, farklı cevher türlerinin (örneğin iyon emici killer) çevreyle uyumlu yöntemlerle değerlendirilmesi, işleme teknolojilerinin yerlileştirilmesi.  Dördüncüsü, şeffaflık ve standartlar: Çevresel ve sosyal kriterlerin netleşmesi, “temiz üretim”in piyasada gerçek bir avantaj hâline gelmesi. Türkiye açısından resim ne söylüyor? Coğrafyamızda çeşitli nadir toprak göstergeleri ve potansiyel sahalar üzerinde uzun zamandır çalışmalar yapılıyor. Esas farkı yaratacak olan; jeoloji + teknoloji + çevre yönetimi + piyasa dörtgenini aynı anda yönetebilmek. Üniversite–sanayi iş birlikleri, yerli işleme teknolojileri, yetkin laboratuvarlar ve sıkı denetim mekanizmaları burada kilit rol oynar.  Bir de, kamuoyuna sadece “maden bulundu” manşetiyle değil, süreçlerin nasıl daha temiz, daha verimli ve ekonomik hâle getirileceğiyle birlikte bilgi vermek; güven inşa eder, yatırımın ömrünü uzatır. Nadir toprak elementleri, görünmez oldukları için kıymetsiz değil; tersine, görünmezlikleri ölçüsünde stratejikler. Bugünün görevi, bu “görünmez kahramanları” akılla, bilimle ve vicdanla yönetebilmek.  Telefonumuzu şarj ederken, rüzgâr altında dönen türbinlere bakarken, kulağımıza takılan ufak bir kulaklıkta bile koca bir tedarik zincirinin nefes aldığını hatırlamak; israfı azaltan tasarımları, geri dönüşümü ve yerli teknolojiyi teşvik etmek.  Çünkü geleceğin rekabeti sadece daha çok üretmekte değil;  Daha akıllı,  Daha temiz,  Ve daha dayanıklı üretmekte. Ülkemizin aydınlık geleceğine…
Ekleme Tarihi: 16 Ekim 2025 -Perşembe
İlhan İŞMAN

Cebimizdeki Görünmez Kahramanlar: Nadir Toprak Elementleri

Ben madenci değilim. Konuyu anlamaya çalışmak ve sizlere dilimin döndüğünce anlatmak amacıyla kalemi elime aldım. Umarım sizlere doğru anlatabilirim. Öncelikle belirtmeliyim teknoloji büyük bir hızla ilerliyor. Bu hıza ayak uydurabilmek, bilimle, fenle, araştırmayla ve de geliştirmeyle oluyor. Ülkelerin gelişmişlik düzeylerini belirleyen kriterler var. Öncelik ekonomik sermaye’de madenleriniz, doğal kaynaklarınız, petrolünüz v.b. İkincici beşeri sermayeniz. Deneyimli, birikimli, kalifiye insan gücünüz. Üçüncüsü sosyal sermaye. O ülke insanlarının birbirlrine olan güveni, kurumlara olan, devlete olan güveni… Bu konuyu okurlarımızın değerlendirmesine bırakıyorum.

Gelelim konumuza…

Telefonu elinize aldığınızda, ekrana dokunduğunuzda, kulaklıkla müzik açtığınızda… hepsinin arkasında görünmez bir ekip çalışır: “nadir toprak elementleri.” 

Adı ürkütücü, kendisi günlük hayatın tam göbeğinde. Nedir bu elementler? Periyodik tablonun arka sıralarında oturan, isimleri dilimizi büken (neodimyum, disprosyum, terbiyum gibi) ama modern teknolojinin kalbinde yer alan bir aile. 

“Nadir” denmesi, yerkürede az oldukları için değil; işe yarar, yoğun yataklar hâlinde bulunmalarının ve bunları birbirinden ayırmanın zor olmasından.

Bu elementleri en çok mıknatıslarda görüyoruz. Rüzgâr türbinlerinin dev kanatlarını döndüren, elektrikli otomobillerin motorlarını seri ve sessiz yapan, kulaklıklarımızı minik ama güçlü kılan şey, nadir toprak katkılı yüksek performanslı mıknatıslardır. 

Görüntüleme cihazlarının parlak ekranlarında, LED’lerin “tam o tonda” ışık vermesinde, hatta bazı tıbbi uygulamalarda da sahneye çıkarlar. Kısacası, 21. yüzyılın sessiz altyapısıdırlar.

Peki mesele neden bir köşe yazısına konu olacak kadar kritik? 

Çünkü teknoloji bağımlılığı, tedarik riski ve çevresel maliyet aynı dosyada buluşuyor. Bu elementlerin çıkarılması ve arıtılması, benzer kimyasal özellikleri nedeniyle sabır isteyen, çok kademeli süreçler gerektiriyor. 

Atık yönetimi, su kullanımı ve kimi yataklarda uranyum-toryum gibi radyoaktif eşlikçiler, işi hem teknik hem de çevresel açıdan hassas kııyor.

Diğer yanda, işleme kapasitesi dünyada birkaç ülkede yoğunlaşmış durumda. Yani “topraktan çıkarabilmek” tek başına yetmez; asıl düğüm, rafineri ve ayrıştırma kabiliyetinde. Zincirin zayıf halkası neredeyse, risk orada birikiyor.

Bu tablo gözünüzü korkutmasın; çözüm repertuarı da dar değil. 

Birincisi, tasarımdan başlayan tasarruf: Mühendisler, bazı uygulamalarda daha az nadir toprak kullanan, hatta yer yer onsuz çalışabilen tasarımlar geliştiriyorlar. 

İkincisi, geri dönüşüm: Kullan-at çağından döngüsel ekonomiye geçişte, ömrünü tamamlamış türbinlerden, motorlardan, elektroniklerden bu değerli elementleri geri kazanmak stratejik bir hamle. 

Üçüncüsü, çeşitlendirme: Yeni yatakların bulunması, farklı cevher türlerinin (örneğin iyon emici killer) çevreyle uyumlu yöntemlerle değerlendirilmesi, işleme teknolojilerinin yerlileştirilmesi. 

Dördüncüsü, şeffaflık ve standartlar: Çevresel ve sosyal kriterlerin netleşmesi, “temiz üretim”in piyasada gerçek bir avantaj hâline gelmesi.

Türkiye açısından resim ne söylüyor? Coğrafyamızda çeşitli nadir toprak göstergeleri ve potansiyel sahalar üzerinde uzun zamandır çalışmalar yapılıyor. Esas farkı yaratacak olan; jeoloji + teknoloji + çevre yönetimi + piyasa dörtgenini aynı anda yönetebilmek. Üniversite–sanayi iş birlikleri, yerli işleme teknolojileri, yetkin laboratuvarlar ve sıkı denetim mekanizmaları burada kilit rol oynar. 

Bir de, kamuoyuna sadece “maden bulundu” manşetiyle değil, süreçlerin nasıl daha temiz, daha verimli ve ekonomik hâle getirileceğiyle birlikte bilgi vermek; güven inşa eder, yatırımın ömrünü uzatır.

Nadir toprak elementleri, görünmez oldukları için kıymetsiz değil; tersine, görünmezlikleri ölçüsünde stratejikler. Bugünün görevi, bu “görünmez kahramanları” akılla, bilimle ve vicdanla yönetebilmek. 

Telefonumuzu şarj ederken, rüzgâr altında dönen türbinlere bakarken, kulağımıza takılan ufak bir kulaklıkta bile koca bir tedarik zincirinin nefes aldığını hatırlamak; israfı azaltan tasarımları, geri dönüşümü ve yerli teknolojiyi teşvik etmek. 

Çünkü geleceğin rekabeti sadece daha çok üretmekte değil; 

Daha akıllı, 

Daha temiz, 

Ve daha dayanıklı üretmekte.

Ülkemizin aydınlık geleceğine…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve turk360.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.