HEGEM Vakfı koordinasyonunda, yetkili üniversitelerle yürütülecek “Yeminli Sosyal Arabuluculuk” ve “İnsan Hakları-Şiddet Önleme Danışmanlığı” sertifika ekosistemi; tasnif/sicil, akreditasyon ve yerel uygulama yapılarıyla sahaya iniyor.
Bu metrik-odaklı çerçevenin kamu politikası değer önerisi açık: şiddeti ortaya çıkmadan önce yönetmek, uyuşmazlığı yargı dışı ama hukukla uyumlu kanallarda çözmek, sosyal sermayeyi korumak.
Türkiye, sosyal çatışma yönetiminde uzun süredir “tali” çözümlerle idare ediyor: bir yanda yargının aşırı yükü, diğer yanda toplumsal gerilimleri önceleyen önleyici yapılar için parçalı girişimler.
Son yayımlanan yönerge bu tabloya kurumsal bir omurga öneriyor. Adalet Bakanlığı–HEGEM Vakfı iş birliği, yetkili üniversiteler ve paydaş kamu kurumları üzerinden kurgulanan; sertifikasyon, tasnif/sicil, akreditasyon, yerel uygulama zinciriyle çalışacak şekilde tasarlanmış bir model.
Bakanlıklarda binlerce idari soruşturma sürüyor ve her geçen yıl da artıyor. Bu kadar idari soruşturmanın yürütülmesi zaman ve insan kaynağıyla mümkün görünmüyor. Bu nedenle sosyal arabuluculara ihtiyaç var. Çünkü şiddetin maliyeti çok katmanlı: sağlık harcamalarından işgücü verimliliğine, eğitimden sosyal barışa kadar…
Yargı, bu yangını dindiren bir “son hat” olabilir; ancak önleyici rehberlik ve onarıcı adalet sahaya inmediğinde, toplumsal maliyet katlanarak artıyor. Adalet bakanlığı ile yürütülen proje 2022 yılında başlamış ve 26 üniversite ile işbirliği ile bugünlere gelmiş. Eğitimlerle 10.000 arabulucu yetiştirilmiş, hepsi de hazır bir vaziyette sahaya inmeyi bekliyorlar. Bakanlıklarla görüşmeler devam ediyor. Yol haritaları belirlenmiş Yönergeler hazırlanmış durumda.
Yönergenin 16. ve 17. maddelerinin, “rızaya dayalı adalet, tarafsızlık, gizlilik, bilimsellik ve insan hakları odaklılık” ilkelerini açıkça kodlaması bu yüzden kritik: standart yoksa güven yok; güven yoksa kullanım yok.
Modelin omurgası: Ölçeklenebilir, sorumluluğu belirgin
Sertifika-Akreditasyon-Sicil: Programlar yetkili koordinatör üniversiteler üzerinden yürütülüyor; öğretim tasarımı ve denetimi Vakıf–Üniversite ekseninde. Başarıyla bitirenler sicil başvurusu yapıyor; “Yeminli Sosyal Arabulucu / Yeminli İnsan Hakları ve Şiddet Önleme Danışmanı” unvanları Proje Kurulu kararıyla veriliyor. Bu, mesleği tekelleştirmeden kalite çıpası oluşturuyor: “arabuluculuk” başlı başına bir meslek değil, ileri düzey beceri seti olarak konumlanıyor.
Yerel Uygulama Yapıları: İllerde “Vakıf Şubesi” statüsünde Sosyal Arabuluculuk Koordinasyon Merkezleri kuruluyor. Gelir paylaşımı şeffaf: %50 hizmet üreticiye, %33 şubeye, %17 genel merkeze. Bu, sahada sürdürülebilirliği ve profesyonel motivasyonu aynı anda gözetiyor.
Kurumsal Entegrasyon: Denetimli Serbestlik’ten Halk Eğitim’e, yerel yönetimlerden okul/kurum içi yapılara kadar çok-aktörlü yetkilendirme opsiyonu; kamunun mevcut damarlarına “eklemeli inovasyon” getiriyor.
DANIŞ 11: 2026 itibarıyla çevrimiçi müzakere–arabuluculuk/danışmanlık platformu devreye giriyor. Dijital erişim, özellikle küçük yerleşimlerde fırsat eşitliği sağlayacak; doğru kurulur ve denetlenirse, hizmet kalitesinde ülke ölçeğinde taban standart yaratır.
Politika değeri: Yargı yükünün rasyonelleştirilmesi, erken uyarı ve toplumsal maliyetin azaltılması
Yönerge, yargısal süreci ikame etmiyor, tamamlıyor. Klasik üçleme net:
Önleyici: Riskteki birey ve kurumlara erken müdahale (okul, işyeri, aile içi gerilimler).
Onarıcı: Düşük–orta yoğunluklu uyuşmazlıklarda rıza, itibar ve ilişki sermayesini korumaya dönük süreçler.
Yönlendirici: Hukukî yola gitmeyi gerektiren dosyalarda doğru sınıflandırma ve sıhhatli sevk.
Bu üçleme, kamu bütçesinde “görünmeyen tasarruf” üretir: sağlık, güvenlik, eğitim ve sosyal yardım harcamalarında zincirleme maliyet düşüşü; çalışma barışında verim artışı. Üstelik, etik–gizlilik–tarafsızlık parametreleri yüksekse, toplumun adalete güven duygusunu tamir eder.
Fiyat–erişim ve fırsat maliyeti
Saat yükü ve ücret skalası (120–400 saat; 10.000–40.000 TL) ilk bakışta “yüksek giriş bariyeri” eleştirisini davet edebilir. Fakat iki stratejik gerekçe var:
Kalite ve seçicilik: Yemin ve sicil mekanizmasının anlamlı olması için eğitim–denetim çıtasının düşük olmaması gerekir.
Piyasa bozucu olmayan teşvik: Kamu desteği/hibe modelleri, dezavantajlı gruplar ve kamu–özel kurum içi arabuluculuk talebi için hedefli kurgulanmalı; genel sübvansiyon, kaliteyi ve motivasyonu bozabilir.
Burada çözüm; burs–staj–mentorluk üçlüsü ve “kamu alımı benzeri” çerçeve sözleşmeler ile nitelikli insan kaynağının sisteme girişini hızlandırmak.
Yönetişim–itibar riskleri: Üç güvenlik kilidi
Akreditasyon Kurulu & 17024 uyumu: TÜRKAK/EA referanslı kalite güvencesi, tabeladan ibaret kalmamalı. Sınav güvenliği, eğitim içeriği güncelliği, eğitici yeterliliği ve şikâyet mekanizması net, ölçülebilir ve kamuya açık olmalı.
Çıkar çatışması–gizlilik: Arabulucunun aynı anda taraflarla başka mevzuat ilişkisi bulunmaması; tüm süreçlerde anonimizasyon ve veri minimizasyonu.
Etki ölçümü: “Kaç vaka erken çözüldü? Tekrar oranı nedir? Ortalama çözüm süresi ve memnuniyet skoru kaç?” gibi çekirdek hizmet düzeyi standartları belirlenmiş vaziyette. KPI’lar yıllık raporlanmalı. Elbette Etkiyi ölçmeyen model, uzun ömürlü olmaz.
“Sosyal arabuluculuk ayrı meslek değil” vurgusu neden sağlıklı?
Çünkü toplumun ihtiyacı “unvan enflasyonu” değil, disiplinlerarası becerinin sahaya çevik biçimde inmesi. Öğretmen, psikolog, sosyolog, insan kaynakları uzmanı, yerel yönetim profesyoneli… Yeterli eğitim-etik-denetim üçlüsünü tamamlayan herkes, kendi kurumsal bağlamında sosyal arabuluculuk rolünü icra edebilir. Bu, hem kapsayıcılığı artırır hem de “tek kapı” bağımlılığını önler.
Türkiye, yargının son hat olduğu bir adalet ekosistemini kurabilir mi?
Bu yönerge, kamu politikası aklıyla kurgulanmış bir altyapı. Başarının anahtarı, metnin satırları değil; uygulama disiplini:
Üniversite–Vakıf–Kamu üçgeninde şeffaf karar alma,
Etik–gizlilik ihlallerine sıfır tolerans,
Dijital platformda (DANIŞ 11) güvenlik–erişim–kalite üç ayarının aynı anda yönetimi,
Yerel merkezlerde insan kaynağı ve finansal sürdürülebilirlik.
Doğru işletilirse, yargının yükünü azaltan, vatandaşın adalet algısını güçlendiren ve sosyal barışı maliyet-etkin biçimde koruyan yerli ve ölçeklenebilir bir çözüm doğabilir.
Türkiye, “yargı merkezi” denkleminden “çok merkezli, insan hakları odaklı, veriye dayalı” bir sosyal adalet mimarisine geçiş şansını elinde tutuyor.
Artık mesele, yönergedeki vaadi, sahadaki vaka defterlerine ölçülebilir sonuçlar olarak yazabilmekte.
Türkiye dünyadaki iyi uygulama örneklerinden yola çıkarak yeni bir sistem kurguluyor. Sosyal Arabuluculuk, sistemi emin adımlarla güzel bir geleceğe doğru ilerliyor. Rasgele…
